Somnur ile Bodrum, resim ve sanat üzerine konuşmalar.

329 Kez Okundu





Somnur, yıllarını Bodrum’da geçirmiş bir ressam… Çıkardığımız bütün yayınlarda on yılı aşkın bir süredir sanat üzerine yazılar yazmış ve yazmakta…

Geriye bakıp yayınlarımızı karıştığımızda bir ressam olarak kendisini ne kadar ihmal ettiğimizi farkettim. Oysa ressam olan yanı dışında sanat adına yapmadığı yok Somnur’un… Bodrum, resim ve sanat üzerine üzerine söz söyleme hakkına sahip bir sanatçıya, Somnur’a sorularımı ard ardarda sıraladım… Söyleyecek şeyi olan için kısacık sorulara gördüğünüz gibi uzun uzun yanıtlar hemen geliverdi… Başlıyoruz…

 

Ressam için nasıl bir yer Bodrum?

Benim için, çalışma alanı olarak iyi bir yer. Renklerin ve ışığın en güzel hallerini görmek mümkün burada, doğaya daha yakın olmak, gökyüzünün netliği ve gökyüzünün derinliği, kışın sükuneti bana rahat bir çalışma ortamı hazırlıyor. Bu her ressam, her sanatçı için geçerli değil, hatta sanatçılar genellikle metropolleri seçerler. Kültürel çalışmaların gelişimi metropollerde olur, sanatçıların toplandığı konuştuğu tartıştığı kafeler metropollerdedir. Galeriler, müzayedeler, resim alım satımı yapanlar çoğunlukla metropollerde bulunur. Sanatçıların çokluğu, malzemenin yoğunluğu da metropollerde olduğu için hızlı gelişen sanatsal gelişimler oluşur, yenilikçi eserler ortaya konulabilir. Bunların oluşmasını küçük şehirlerden ya da kasabalardan beklememek lazım. Ben de Bodrum’da yaşıyorum ama çok sık Istanbul’da bulunuyorum, sergilerimi çoğunlukla Istanbul, başka şehirler veya yurt dışında açıyorum. Türkiye’de sanatsal çalışmaların kalbi Istanbul’da atıyor bu nedenle de çok sık orada bulunmam, bunu izlemem hareketin içinde bulunmam gerek. Çünkü artık sanat rönesans devrindeki gibi yaşanmıyor. İletişim araçları artık güvercinler değil, bilgisayarlar. Sanatçı herşeyi bilmeli, herşeyi yakından izlemeli, özellikle de sanatın gelişimini son halini görmeli, bilmeli.

Bodrum’da yaşamak resim yapma tarzını etkiliyor mu?

Etkiliyor ama biraz önce de söylediğim gibi buradaki doğa ve gökyüzüyle birarada olmak benim evrenselleşmeye açılmamı kolaylaştırıyor, yaratıcılığımı arttırıyor dolayısıyla da resimlerimi etkiliyor tabii. Onun dışında Bodrumlulara göre resim yapmak gibi bir şey söz konusu olamaz, sanat evrenseldir. Bizler yaratıcılığımızı ve yapıtlarımızı bir bölgede yaşıyanlara göre değil insanlar ve insanlık için gerçekleştiririz. Bu benim için de böyle. Gerçi “sanat, sanat içindir” dense de sonuçta bunu söylemek için yapılanı da, söylenen lafı da sergilemek gerekir. Sanat öncelikle sanat için sonra da ona yaklaşmak, onunla iletişim kurmak isteyenler içindir.

Başka bir yerde olsan ne olurdu? Örneğin: Istanbul, Kütahya veya New York?

Bazen bunu ben de düşünüyorum kendi kendime, Bodrum’a kızdığım anlar oluyor, zaman zaman buradaki yoz kültür beni yoruyor. Burada bir çok şey yapılanma sürecine, o işin geçmişine, dünyadaki konumuna saygı göstermeden gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Ve tabii burada kapalı kalıyor, dünyaya açılma şansını kaybediyor. Bu noktada şunu da belirtmem gerek; Bodrum’da sanata bakış kısa bir sürede gelişti, değer veren çok insan var ama tabii ki çok yeni, daha bebek, büyümesi sürecek. Burada yaşıyan sanatçılar olarak da bu bebeğin büyümesi için elimizden geleni yapıyoruz. Bazen düşünüyorum, sanata ve sanatçıya daha çok değer verilen bir yerde yaşasaydım daha mı mutlu olurdum? Evet belki de ama her yerde birşey eksik oluyor, o zaman buradaki dostlarım, bahçe içinde evim, kedilerim, içine girince tüm dünyayı unuttuğum mavi denizim olamıyacak, işte bütün bunları bırakıp da bir yere gidemiyorum. Tuallerimin üzerine gelip konan renk ve şekil cümbüşü bunların sayesinde oluyor. Elbette resim benim bir uzantım, yemek yemek kadar doğal. O yüzden nerede ve hangi koşulda olursam olayım resim yapacağımdır.

Resim alan kitle seni etkiliyor mu? Örneğin: tutulan bir resim tarzına yöneliyor musun? Yoksa “dediğim dedik” resimler mi yapıyorsun?

Resim alan kitle beni etkilemiyor, etkiliyemez çünkü en çok tutulan resmi belirlemek bile zor bu şartlar altında. Bir sergide bazı resimler izleyicileri diğerlerinden daha çok etkiliyor. Bunların hangileri olduğunu da aşağı yukarı ben tahmin edebiliyorum. Ama aynı zamanda izleyicinin yorumu içinde bulunduğu duygusal duruma göre değişiyor ya da birinin iletişim kurduğu resimle bir başkası hiç ilgilenmiyor. Benim için en önemli olan resimlerimi alan ve izleyenlere olumlu, onları yükseltecek, olumlu yönde uçuracak, iyi duygularını, mutlu anlarını anımsatacak eserler gerçekleştirebilmem ki genelde izleyiciden aldığım yorumlar da bu doğrultuda oluyor. Çünkü benim için her duygusal durum evrende yankılanıyor, bir kişinin mutluluğu sevinci, kalbini sevgiyle açması, en azından o sırada onun çevresinde bulunanları etkiliyecektir. Sanat aynı zamanda bir iletişim aracıdır, herşeyden önce duygusal iletişimin harekete geçmesini sağlar.

şžimdiye kadar kafanda şimşekler çaktıran, seni bir yere götüren eleştiriler aldın mı?

En önemli eleştiri nereden geldi?

Aldım; yıllar önce Ali Atmaca’dan aldım ve bu sayede de dünyam değişti. Akademide öğrenciyken başarılı bir desen öğrencisiydim. Hatta öyle abartmıştım ki durumu, atölyedeki çıplak model yetmedi, tıp fakültesine kadavra derslerine gidip orada insan anatomisi üzerine desen çalışırdım. Sonuçta insan bedenini çok iyi çizmeyi öğrendim ve insan bedeni üzerine modern yorumlar çalışmaya başladım. İlk profesyonel sergilerimi de bu tema üzerine kurdum. Ama bu durum beni ilerletmeyen ve içinden çıkılamayan, beni sınırlayan bir durum haline geldi. O sırada Atmaca bana şunu söyledi: ‘’Desenin o kadar sağlam ki resmine zarar veriyorsun”. Bu eleştiri gerçekten kafamda şimşekler çaktırdı. Beni zincire mahkum etmiş olan Antik Yunan kökenli Rönesans estetiği anlayışının dışına çıkmam gerektiğini, ne kadar harika desenim olsa da resim yapmam gerektiğini anladım. Artık geçmişten gelen bilgime ve çalışmalarıma dayanarak daha özgür çalışıyorum, bunu da resimlerimde yansıtıyorum.

Kadın olarak Bodrum’da yaşamak nasıl bir şey?

İyi bir şey. Evet gerçekten sanırım Türkiye’de kadının en özgür olduğu yer burası olsa gerek diye düşünüyorum. Ben elbette belirli bir sosyal statüde bulunan kadınım. Bodrum’un kök kültürünün kadın egemen bir anlayışı olduğunu biliyorum ama burada mutlaka kocaları tarafından ezilen, geri planda bırakılan, saçını süpürge ederken kocaları barlarda özgür hanımlarla gezen üzgün ve çıkış bulamayan kadınlar vardır. Bu konuda önce Türkiye’deki kadın anlayışının değişmesi, erkeklerin kadınlara ve ilişkilerine saygı göstermeyi öğrenmesi gerekiyor. Kadın da olsa, erkek te olsa insanların insana değer vermeyi öğrenmesi gerekiyor. Ben motor kullanıyorum, karşıdan gelen erkek sürücü bana şaka yapmak için aracını üzerime sürüyor, bu nasıl bir şaka bir türlü çözemedim. Bu tarz şeyleri bir süre sonra kanıksıyoruz, bunu kanıksamak da kötü, o kimseyle buluştuğumuz noktanın yalnız böyle saçma ve ölümcül olabilecek bir gösteri olması da kötü ama ben Bodrum’da iyiyim.

Ressam olarak nerede olmak isterdin?

19. Yüzyılda yaşıyor olsaydım Montmartre’da olmak isterdim. Bu yüzyılda New York’da bir süre sanatçı olarak yaşamak isterdim. Çünkü dünyanın her yerinden gelen sanatçıların toplandığı ve çok çeşitli anlayışta eserlerin üretildiği bir şehir. Ama uzun bir süre yaşıyamam, o kadar dünyadan ve doğadan uzaklar ki New York’lular elektrikler kesildiğinde evlerine bile dönmeyi başaramadılar. İsim veremiyorum ama sanatçıya ve sanata daha çok değer verilen bir yerde yaşamak isterdim, bu nedenle de yaşadığım yerde bu konuda çalışmalarımı sürdürüyorum. On seneye yakın bir zaman dilimi sanat köşesi yazıyorum. Sanatsal çalışmalarda elimden geleni yapıyorum.

Ressam nasıl anlaşılmaz olur? Kapanıyorsun, çalışıyorsun ve ortaya kendince işler çıkarıyorsun ve sonuçta seni kimse anlamıyor, nasıl bir duyguya kapılırsın?

İnsanlar alıştıklarının dışında oluşmuş olanı istemiyorlar, hatta ondan korkuyorlar. Oysa sanatçı kendi konusu üzerinde yoğunlaşıyor, bu konuda durmadan yeniliklere açık bir biçimde çalışıyor. Doğal olarak da diğer insanların yaşam boyu göremediklerini onlar görüyorlar ve yapıtlarına da bunu yansıtıyorlar. Bu benim de başıma geliyor. Bazen izleyici “ben modern resimden anlamam ama…” diye konuya giriyor ben de onu rahatlatmak adına sizin değil benim anlamam gerekiyor, benim için bu resmi incelediğinizde neler hissettiğiniz önemli siz bana anlatın diyorum. O zaman izleyici anlaşılamaz olarak algıladığı o şeye bakmaktan korkmuyor ve ön yargısından da vazgeçiyor. Sanat dünyasında ise sanatçılar galeristler ve eleştirmenler artık herşeye açık, sanatçıdan herşeyi bekliyor ama onlar için de satış önemli genellikle.

Kendi stilini oluşturabildin mi? Yoksa arayış devam ediyor mu? Eleştiriler nasıl? Bu eleştirilere güveniyor musun?

Kendi stilimi oluşturabildim. Ama her an kendimi yenilemeye hazırım. Zaten böyle olmalı. Yaratıcılık arayış gerektirir. Fazla dalgalanmıyorum, beni renkçi olarak tanıdı herkes. şžu ara tamamen soyut bir seriye geçtim ve kendimden memnunum ama biliyorum ki bir süre sonra bu da bitecek yeni başka şeyler gelecek, onların da neler olduğu bilinmez. Genelde iyi eleştiriler alıyorum. Ortada görünenler en azından böyle. Ben eleştirilerden çok kendi iç sesimi dinlemeyi seçiyorum.

Bodrum’da biraz fazla resim yapan var. Kimi alaylı, kimi eğitimli. Nüfus yoğunluğuna göre bu enflasyon değil mi? Alıcı yok.. Ortalık biraz sanat ve zanaatle karışmış değil mi?

İsteyen herkes resim yapabilir ama sanatçı olmak bir yaşam biçimi. Tabii bunu söyleyince de herkes dağıtmış olan erkek kişi arıyor ressam olarak, eğer sanatçıysan öyle yaşaman gerekiyor. Yaptığın iş, dünyaya bakış açın, yaşam şeklinle bir bütün sanatçılık. Sanatçı genellikle belirlenmiş yaşam kalıplarına sığmadan yaşar ama illa dağıtması da gerekmiyor. Burada çeşitli kavram karmaşaları ortaya çıkıyor. Ya da sanatçı kadın olunca sevimli bir uğraşı olan hanım oluveriyorsunuz kimilerinin gözünde. Bütün bunların sebebi Türkiye’de sanatsal kültürün oluşmamasından kaynaklanıyor. Bence bu kadar resim meraklısının olması hoş bir şey, Türkiye sanata yaklaşmaya başladı demektir. Ressam olmak için illa akademisyen olunması da gerekmiyor. Kimse Van Gogh’a nerde okuduğunu sormuyor. Tehlikeli olan bir süre resim kursuna gittikten sonra artık kendini belli bir konumda zannedip bir de üstüne ressam ünvanını yükleyerek dolaşmak ve çevresi tarafından da buraya itilmek. Eğer bunu yapan kişi bu işi bu kadar basit görüyorsa o zaman olmak istediği kimliği de basite alıyor. Öte yandan da bu iş ve bu sıfat hiç de çok şişirilecek bir durum değil. Ama hanımlarımızın resim yapmaları, sergi açmaları kötü değil, kötü olan onların yaptıkları işi tam olarak kavrayamamaları.

Herşey dörtdörtlük olsa ve seni engelleyen hiç bir şey olmasa (geçim, para, iklim, insanlar, duygular, aşk vs.) ve yaşam sıfırdan başlasa, resim tarzını da yeniden yönlendirmek ister misin? Bugünkü resimler, yine aynı tarzda resimler olur mu?

Son soru da sıkı geldi doğrusu. Resim yaşadığın hayatla doğru oranda değişiyor zaten. Mutlaka koşullara göre değişecektir, çünkü benim kendimi ne kadar baskı altında olup olmadığımı hissetmem önemli. Tüm sanatçılar için geçerli olduğunu düşünüyorum. şžimdi düşündüm de çocukken herşeyim yolundaydı, geçim kaygım yoktu, hayali de olsa bir prense aşıktım (Elf kulaklı bir prens) ve beni çok seven bir prensti. Bana tek engel okulumdu, orada da resim yapmaya devam ederdim zaten ve ben çok iyi resimler çıkarırdım. Sadece resim konusuna yoğunlaşabileceğim çok zamanım oluyordu. şžu anda yaşamım resim olmasına rağmen bankaya ya da Tedaş’a gitmek bile beni bölüyor yoruyor. Sanatçı yaşanmışlıklarını, teknik bilgisi ve malzemesiyle yoğurup ortaya eserlerini koyar ve her gün kendini yeniler bunu yapabilmek için de yaşaması gerekekiyor. Sevinmesi, gülmesi, aşık olması, havalara uçması, öfkelenmesi bazen de acı çekmesi gerekiyor. Bütün bu duygular da hayatın içinde olunca geliyor. Duygular olmazsa coşkular da olmaz, coşkular olmazsa sanat da olmaz. Her yaptığım resim yaşadıklarımın izleri, değişen ruhumla herşey değişiyor. İçimdeki çocuğu özenle koruyarak, olgunlaşıyorum. Her bir resim benim için yeni bir macera, bazen henüz yaşamadıklarımı da orada görüyorum.

 

Söyleşi:

Necip Damar

20 Temmuz 2004

 

SOMNUR

1982-87 Mimar Sinan Üni. G.S.F. Resim Bölümü

Dinçer Erimez Atölye’sinde eğitim gördü.

1987-96 Amatör bir tiyatroda dekor ve kostüm üzerine çalışmalarını sürdürürken Metin Deniz atölyesi (Tiyatro, sinema, kostüm, dekor ve heykel) ne geçti, çalışmalarını profesyonel alanda sürdürdü.

1994 Almanya Karlsruhe müzesinde kostüm çalışmaları yaptı.

1999 Profesyonel resim çalışmalarına başladı.

2000 Hadigari Galeri, Bodrum (Kişisel)

2001 Mask Galeri, Bodrum (Kişisel)

2001 Halikarnassos Kültür ve Sanat Galerisi, Bodrum

(Karma)

2001 Artist Galeri, Istanbul (Kişisel)

2002 International Visions-The Gallery , Washington DC ( Kisisel )

2002 Yağhane Sanat Gal. Bodrum-( Kişisel)

2003 Dam Sanat Gal. Bilkent Ankara-( Karma)

2003 Atölye Örümcek- Istanbul- (Kişisel )

2003 Atölye Örümcek- Istanbul (Karma)

2003 Yedi Defne – Bodrum (Karma)

2003 Galeri Artist – Istanbul

(Karma)

2003 Epsilon Sanat Galerisi-Bodrum (Karma) 2003 Eklisia-Bodrum (Karma)

2003 Atatürk Kültür Merkezi-Istanbul (Kişisel)

2003 Çırağan Sarayı Q Jazz Bar-Istanbul (Kişisel)

2003 Galeri Artist -Istanbul (Kişisel)


Konu Yazarı :

Yorumlarınızı Yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Yazılar

Kim bu öncü ve savaşçı Karyalılar?

Önceki Yazılar

Beach Modasının Yaratıcısı

En Son Yazılarımızdan Seçmeler

Bodrum’un Sarnıçları

Bodrum’un Sarnıçları Bu yazı Bodrumlife Dergisinin Sonbahar 2022 Sayısında yayınlanmıştır. Yazı: Mimar Sedef Nazan DEVELİ