Bodrum Fareler İmparatorluğu – Ali Poyrazoğlu ile bir söyleşi

2558 Kez Okundu





 Ali Poyrazoğlu, yıllardır Bodrum’da yaşayan bir sanatçı. Sinema ve tiyatro yönetmeni, oyuncusu; yazar, okur, hatta kuklacı.

Newyork’ta Lark Theathere Company’nin Broadway’de sahnelediği Pera adlı oyunda İngilizce başrol oynadı. Tiyatroda ve sinemada pek çok kez En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve En İyi Yönetmen Ödüllerini kazanan Poyrazoğlu’nun Can Yayınları tarafından yayımlanan “Ödünç Yaşamlar” adlı bir kitabı var.

 

 

 

Son günlerde Daniel Keyes’in romanından kendi uyarlayıp, yönettiği "Kobay" adlı oyunu sahnelerde tekrar tekrar oynanıyor ve izleyicilerin büyük beğenisini kazanıyor. “Gölgede Muhabbet” adlı radyo programında her hafta dinleyicileriyle dostluğun, sevginin gölgesinde buluşuyor.

 

 

 

12 Temmuz’da Bodrum Antik Tiyatrosu, onun sunumuyla açıldı. Yüzyıllardır sessizce oyuncularını ve izleyicilerini bekleyen, bulunduğu Bodrum’a hakim tepeden kim bilir hangi düşüncelerle Bodrum’u izleyen Antik Tiyatro, O’nun kattığı ruhla binlerce izleyicinin gönlünde tekrar ses buldu. Bu gösterinin tanığı yalnızca izleyiciler değildi; dinlesek, gökyüzündeki yıldızlar ve dolunayın da alkış seslerini duyabilirdik belki içimizde. O dolunay ve yıldızlar ki, sanki bu buluşmayı yüzyıllardır bekliyorlardı.

 

 

 

Biz de Ali Poyrazoğlu ile Bodrum’un gölgesinde bir söyleşi yaptık:

 

 

 

• Neden, örneğin Foça değil de Bodrum?

 

 

 

Aaa bilmiyorum. Ben Bodrum’a geldiğimde Foça’nın nasıl bir yer olduğunu bilmiyordum. Ama sonra Foça’ya gittim. Foça’nın çok heyecan verici bir yer olduğunu düşünüyorum. Orada da müthiş bir tarih hazinesi var. Özellikle yakın tarihle ilgili öyküler dinliyorsunuz, ipuçları buluyorsunuz. şžu anda da Foça’yla ilgili bir kitap okuyorum. Kemal Anadolu’nun “Büyük Ayrılıklar” isimli kitabı, Foça ve çevresini anlatan. Orası da çok ilginç bir yer, çok hoş bir yer. Evet, niçin Foça değil Bodrum? şžu anda belki Foça Bodrum’dan daha güzel, tatil yapmak ve yaşamak için. Bir kere gürültü yok. İnsanların tatil ve farklı yaşama biçimlerine saygı gösteriliyor. Ufacık bir kalabalığın büyük bir topluluğu terörize etmesi gibi bir durum yok. Biz yakın tarihimizde de bunu yaşadık. Minicik terörist gurupların altmış milyonluk ülkeyi terörize ettiğini, susta durdurduğunu gördük. Sağ sol hareketlerinde de aynı şeyleri gördük. Hareketlerin başını çeken ufacık sayıdaki gurupların bütün ülkeyi hem kana boyadıklarını, hem birbirlerini öldürdüklerini, hem korkuttuğunu, yaşamı felç ettiklerini gördük. şžimdi de Bodrum’daki yaşamı, ekonomik yaşamı, kültürel yaşamı, dinlence hayatını ufak gurupların terörize ettiğini düşünüyorum.

 

 

 

Matematiksel bir gerçeklik var ortada. Bodrum’da ki bütün barları, gürültü turizmine aşık olan, tepinmeye gelen insanların sayısıyla, Bodrum’a dinlenmeye gelen insanların sayısını yan yana koyalım. Bodrum’a bildiğimiz kadarıyla yazın temmuz ağustos aylarında, haziranın on beşinden eylülün on beşine kadar iki yüz bine yakın insan geliyor. İki yüz bin insan sürekli burada bulunuyor. Köylerde, çevresinde ve Bodrum’un içinde. Bütün o eğlence yerlerine, diskoteklere, gürültü patırtı yapan yerlere giden insanların sayısına baktığımızda çok cömert bir biçimde davranacak olursak bunların sayısının on bini geçmediğini görüyoruz.

 

 

 

On bin kişi yüz doksan bin kişiyi terörize ediyor. Onların kafasını dinlemesini, kendi istediği biçimde başkaları tarafından rahatsız edilmeden dinlenmesini, tatil yapmasını, kitabını okumasını, düzeyli müzik dinlemesini, tiyatro izlemesini, ne bileyim, konser izlemesini engelliyor. Bodrum gürültüye endekslenmiş vaziyette. Bunun da acısını yaşadığını düşünüyorum. Bodrum’un gözden düşmesinin, daha az insan gelmesinin nedeni Bodrum’daki ticaretin çökmesinin özelliklede yazlık ticaretin çökmesinin nedeninin insanların gürültüden patırtıdan bıktıklarını, kaçtıklarını başka yerlere gittiklerini görüyorum. E üzülüyorum tabi.

 

 

 

Mimarinin de yarattığı bir vahşet var tabii; manalı manasız her tepeye ruhsat verilerek kooperatifler yapıldı. Beş bin konuta izin verildiğini, betonlaşmaya kapının aralandığını biliyoruz. Onlar böyle fareler imparatorluğu olarak tepelerde, binlerce, bomboş duruyor. Daha bunlar tamamlanmamışken, satın alınmamışken, bir yandan her yer çılgınca inşaatlarla doluyor. Bu katliamın sonu nereye varacak. Kuşadası’nın bu yüzden çok zor durumda kaldığını gözden düştüğünü biliyoruz. Çınarcık’ın böyle bittiğini biliyoruz. İstanbul’a çok yakın, çok şanslı bir tatil beldesiyken böyle kaydığını biliyoruz, çarpık yapılaşmayla. Kumburgaz’ın başına, Erdek’in başına, Silivri’nin başına aynı şeylerin geldiğini biliyoruz. şžimdi de Bodrum’un başına geliyor bu. Kimsenin bir şey dediği yok, seyrediyor herkes. Herkes ya maddi ya siyasi rant peşinde. İlgililerin görevlerini gerektiği gibi yerine getirmediğini düşünüyorum. Bazı makamlara kendilerini layık görüp, o makamlarda olmaları gerektiğine vatandaşı ikna etmiş olanlardan hesap sorulması gerekiyor.

 

 

 

• Böyle bir gücünüz olsaydı, önce neyi değiştirirdiniz?

 

 

 

Bodrum’da bir master plan yaparak turizm sezonunu uzatmak için geniş bir komisyon kurardım. Bu komisyonla ciddi çalışmalar yapardım. Bu komisyonun profesyonel çalışan bir komisyon olmasını sağlardım. O insanlara maaş verirdim. Amatör, yardım mardım komisyonları değil, ciddi bir biçimde Bodrumun yüzünü değiştirebilecek, bu kötü gidişe dur diyebilecek, turizm sezonunu uzatabilecek bir çalışma yapılmasını isterdim. En az mayıs ayından başlayarak eylül sonuna kadar da üç yada dört farklı festival yapardım. Bodrum’u yeniden gündeme getirirdim. Kongre turizminin yapılabilmesi için daha farklı uygulamalara kapı aralayabilecek komisyonlar kurar, bu komisyonların çalışmalarını, verdikleri raporların neticelerini dikkatle göze alır ve süratle uygulanmasını sağlardım. Bodrum’da asıl yapılması gereken budur.

 

 

 

• Dünyadan kopmak için mi buradasınız?

 

 

 

Bodrum dünyanın dışında değil, dünyadan kopmak gibi falan bir niyetim yok. Ben tatilde bile kitabını okuyan, siyasetle, sanatla, felsefeyle politikayla ilgilenen bir insanım. Yaşamımda öyle bomboş şeyler, zihin çölleri olmuyor benim tatilimde bile. Dolu dolu yazarak, çizerek, okuyarak, tartışarak, düşünerek, konuşarak eğlenmeyi ve dinlenmeyi tercih ediyorum. Büyük bir çoğunluğun da böyle yapmak istediğini biliyorum. Bir kış konuşamadığı biriktirdiği şeyi, Bodrum’a geldiğinde insanın karısıyla, sevgilisiyle bile konuşacak mecali kalmıyor. Çünkü burada tatile gelen insanların doğru dürüst tatil yapma hakkının engellendiğini ve saldırıya uğradığını düşünüyorum artık. Farklı bir yaşam biçimi, gürültülü bir ayıca bir böğürerek tatil biçimi önerisiyle onların tatiline saldırıldığını düşünüyorum. Yazık ki bunu Türkiye’de bazı büyük gazete yazarları köşe yazarları da destekliyor. Bodrum işte bakın, bağırın çağırın, eller havaya tepinip lay lay lom yapma yeridir. Öbür türlü tatil yapmayı düşünenler Bodrum’a gelmesin efendim gibi eşekçe yazılar bile yazıldı.

 

 

 

• Bodrum’da şöyle ikilemlerde var, entellektüellerin seçtiği bir yer, sosyetiklerin seçtiği bir yer. Sizin Bodrum’unuz hangisi?

 

 

 

Ben tüm guruplara aynı uzaklıkta duran bir insanım. Benim hiçbir gurupla ne fazla yakın ne de fazla uzak bir ilişkim yok. Ben sadece sokaktaki olağan insanlar gibi yaşayan, öyle yaşamayı seçen bir insanım. Evimden de belli işte ne yaşadığım benim. Yani basit, yalın. Bodrum’un bir kasaba olduğunu düşünüyorum. Biraz gelişmiş bir köy. Benim evimde biraz gelişmiş bir köy evi işte görüyorsunuz. Denize girmeye de Torba’ya gidiyorum. Benim orada denizin kıyısında iki ağacım var, o ağaçlarla da yirmi yıllık bir ilişkim var. Bir zeytin ağacı. Onun karşısında da bir nar ağacı. Onların altında oturuyorum ben.

 

 

 

• Bodrum’a ilk geldiğiniz zaman ki duygularınızla şimdiki duygularınız farklı mı?

 

 

 

İlk geldiğim zamanlarda “bir akşam olsa da aşağı inelim, bir yemek yiyelim, iki insan yüzü görelim, uzun zamandır görmediğimiz birine rastlayalım, ya da yeni heyecan verici bir insan keşfedelim, oturalım, konuşalım dostluklar kuralım, tartışalım, Bodrum’un tadını çıkaralımdı. şžimdi, aman Bodrum’a inmeyelim şekline dönüştü bu duygu. Fark bu. Akşam olsun Bodrum’a inelim diye beklerdik, şimdi aman Akşam olunca Bodrum’a inmeyelim, nereye gidelim, yada evden çıkmayalım, oldu. Aşağıda ki ekonominin etkilenmesinin bir çok sebebi var. Oturup buna karşı çıkılabilir. İşte oteller all inclusive satıyor, turisti dışarı bırakmıyor da falan da filanda. Nasıl dışarı bırakmasın turisti işte turist dışarıda, sokakta geziyor, dolaşıyor, ama bir yere oturacak, yemek yiyecek cesareti bulamıyor ki gürültüden patırtıdan. Taciz ediliyor.

 

 

 

Bir çok şeyin şirazesinden çıktığını gördüm ben. Dün akşam polisin ilan dağıtan iki tane çocuğa caddenin ortasında turistlerin önünde neler yaptığını gördüm. Durdum, seyrettim. Müdahale etmeye kalktım. Çocuklar kağıt dağıtıyorlar. Emre Altuğ’un konseri varmış, konserin duyurusunu dağıtıyor, el ilanı dağıtıyorlar.

 

 

 

İki tane polis bunları çekti, “bu hanutçuluk” dedi. Kötü davranıyorlar ama, itiyor kakıyorlar çocukları. Bu hanutçuluk değil bir kere. Bu bir duyuru. Hanutçuluk, komisyon karşılığı müşteri toplamaya çalışırken, müşteriyi zorlamak, ısrar etmektir. Bir şey ısrar ettikleri filan yok, zavallılar konserin el ilanını dağıtıyorlar. Bağırması, çağırması, itmesi, kakması, tehdit etmesi, facia bir durumdu. Sokağın ortasında işkence ediyor polis iki tane el ilanı dağıtan çocuğa. Bunu turistler seyrediyor, buraya tatile gelmiş insanlar seyrediyor, oradan bir ailenin çocukları korktu, ağlamaya başladı polisin itip kaktığını görünce, rezillik yani. Bunu sokağın ortasında yapma hakkını polis nasıl kendinde buluyor? Nasıl bir kontrolsüzlük içinde buraya geliyor? Buranın emniyet müdürü duymuyor mu? İşitmiyor mu? Görmüyor mu neler olup bittiğini? Hiç sokağa çıkıp dolaşmıyor mu kendi adamlarına bakmıyor mu, nasıl bir tavır içinde olduklarını? Her şey şirazesinden çıkmış vaziyette. Gerçek hanutçular ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar.

 

 

 

• Bodrum’da hangi tarih diliminde yaşamak isterdiniz? Örneğin Mausolos döneminde Bodrum’da yaşamak ister miydiniz?

 

 

 

Ben o kadar geriye gitmek istemiyorum. Bodrum’un bundan on sene önceki haline razıyım. Çok güzeldi, çok keyifliydi, çok huzurluydu, ama kendi kuyularını kendileri kazdılar. Sonuçlarına da katlanacaklardır her halde. Hala da ısrar ediyorlar, aynı yanlışta. Bir kişiyi bile rahatsız ediyorsa o gürültü, bunu yapmaya hakkın yoktur çağdaş demokrasilerde. Herkes barlarda sabahlamıyor ki burada. Sabah yedide kalkıp işine gidenler var. İki yüz bin kişi var. Ben çok gezen bir insanım, İtalya’da, Fransa’nın güneyinde Amerika’da. Benden çok daha fazla dolaşmış gazeteciler, yazar çizerlerinde söylediği bu. Oralar tatil beldesi değil mi? Oralara milyonlarca insan nasıl turizm için akıyor da Bodrum’a akamıyor? Oralarda yok böyle bir gürültü.

 

 


Konu Yazarı :

Yorumlarınızı Yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Yazılar

Bir Bahçe Kuruyorum ‘Gülnar Onay ile Söyleşi

Önceki Yazılar

Gani Müjde ile Söyleşi

En Son Yazılarımızdan Seçmeler

Bodrum’un Sarnıçları

Bodrum’un Sarnıçları Bu yazı Bodrumlife Dergisinin Sonbahar 2022 Sayısında yayınlanmıştır. Yazı: Mimar Sedef Nazan DEVELİ