Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası Derviş Zaim ile sona erdi

191 Kez Okundu





Bodrum Belediyesi ve Bodrum Cinemarine Sinemaları tarafından 1-8 Ekim tarihleri arasında düzenlenen “Yeni Türk Filmleri Haftası” etkinlikleri, yönetmen Derviş Zaim’in katıldığı söyleşi ile sona erdi.

Zaim’in minyatür sanatını anlattığı “Cenneti Beklerken” filmi ile başladığı, hat sanatını vurguladığı “Nokta” filminin ardından, geleneksel Türk Sanatları” üçlemesinin son filmi olan ve Mart ayında gösterime giren Gölge Oyunu’nu işlediği “Gölgeler ve Suretler” filmiyle ilgili merak edilen soruları cevapladı. Yaklaşık 100 sinema severin katıldığı söyleşide Zaim, amaç ve hedeflerini, filmin konusunun geçtiği dönemi ve yeni projeleri ile ilgili bilgi verdi.

Türk ve Yunan Sineması
bu dönemi görmezden geldi

Geleneksel Türk Sanatlarını işlediği üçlemelerin Türk sinemasının zenginleştirmesini sağlayacak filmlerden olduğunu belirten yönetmen “Kıbrıs adasında yaşananları derinlemesine ele alan filmlerin olmadığını düşünüyorum. Kıbrıs ile ilgili daha çok o döneminde ruhuna uygun olarak yapılmış filmler vardı. Çok kolaycı siyahlar, beyazlar vardı. İşi, meseleyi ele alan kavrayış yoktu. Bu nedenle ortalıkta büyük bir boşluk olduğunu düşünüyorum. Bu Türk sineması için böyle. Yunan sineması için de bu daha vahim bir durum arz ediyor. Çünkü onlarda 1960’lı yıllarda Kıbrıs’ta olup bitenleri görmezden gelme eğilimini taşıdılar. Gölgeler ve Suretler, işte böyle bir boşluğu doldurabilme ihtimali olan bir film. Bir çok açıdan değerlendirilebilir bu film ve bu filmi önemli sağlayan şeylerin arasında unutulmuş bir dönemi alıp, bu dönemi gündeme getiriyor olması geliyor. Bir de “Çamur” diye bir filmim var, oda 1974 sonrası ile ilgili film. Bir manada 1974 öncesi ve sonrası filmler olması nedeniyle cümlemi de tamamlayan filmler oldu. Bir sinemanın değeri sadece estetik denemelerle ölçülemez. Bu çok önemlidir. Seyirci sayısı ile de ölçülemez bu da çok önemlidir.  Sinemanın seyirci ile barışık olması gerekir. Bir sinema kendisini kuşatan, sosyal, politik, kültürel meselelere yanıt verebildiği, yeni sorular ortaya atabildiği ölçüde değerlidir. İşte bu filmlerinde böyle bir tarafı olduğunu düşünüyorum. Bizi kuşatan sosyal kültürel, politik ve tarihi meselelere en azından cevap bulabilme, yeni sorular sorabilme ihtimali olan filmler. Bu anlamda bir zenginlik kaynağı olduğunu ve Türk sinemasını zenginleştirmeye yardımcı olan filmler olduğunu düşünüyorum” dedi.

Türk sinemasının soğuk kanlı yapımlara ihtiyacı var

Kıbrıs’ın tarihinde rol oynayan kişileri anlatıldığı soğukkanlı işlerin yapılmasını gerekli bulduğunu belirten Derviş Zaim, “Bu kişilerle ilgili soğuk kanlı bir işin yapılması iyi olur. Genç kuşaklar bu tarihi şahsiyetlerle ilgili daha soğukkanlı mesafe alan filmlere kavuşurlar. Bugüne kadar yapılan filmler propaganda filmlerinin önüne geçemedi. Öyle soğuk kanlı filmlerin yapılması beni mutlu eder. İlgili tarihi şahsiyetlere yönelik, mesafe almayı becerebilen filmlerden bahsediyorum. Onları övmek, göklere yüceltmek amacıyla yapılan filmlerden bahsediyorum. Türk belgeselinin yada sinemasının bu Türk soğuk kanlı yaklaşımlara ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Çünkü ilgili tarihi şahsiyetler bizde ya göklere çıkarılıyor yada yerin dibine batırılıyor. Oysa gerçek bana göre gerçek her zaman gridir, ortalarda bir yerdedir. Böyle soğuk kanlı yaklaşımların bir gün otaya çıkacağını ummak isterim” dedi.  
Kırsal kesimde tarım, hayvancılık ve günümüzün değişen koşulları üzerinde oradaki insanların hayatına dair bir çalışma yapmayı planladığını belirten Zaim, bugüne kadar, bu coğrafyanın ve kültürünün dinamiklerinin belirlediği estetikleri ele almak gibi bir niyet içerisinde çalıştığını ve bu projeyi de bu şekilde yapma niyetinde olduğunu söyledi.
Zaim, geleneksel sanatlardan hareket ederek, geleneksel sanatların dilini ele alarak, o sanatların ipuçlarıyla ilgili sinema dilini geliştirmeye çalışan bir niyeti olduğunu belirterek, “Cenneti Beklerken, Nokta ve Gölgeler ve Suretler bu düşünce sonucunda ortaya çıktı. bunların ilki olan “Cenneti Beklerken” de Osmanlı minyatür sanatını ele almıştık. Klasik dönem Osmanlı minyatür sanatının ipuçlarından hareket ederek, filmin hem içeriğini hem de biçimini oluşturmaya gayret etmiştik. İkinci film Nokta filmiydi. Bu filmde de Osmanlı Hat sanatından ele aldık. “Gölgeler ve Suretler” filminde gölge oyunun da yola çıktık. Gölge oyununun estetiğini ve sinemaya nasıl tercüme edilebileceğini düşünmeye gayret ettim. 1963 yılında Kıbrıs’ta Türkler ve Rumlar arasında parlayan Kıbrıs Olayları’nı bir karagöz kuklacısı olan babasından ayrı düşün bir genç kızın gözünden anlatıldı. Ben bir Türk gibi film yapmaya gayret ediyorum, bu üçlemede kendi kültürümüzü, yaşamımızın içine klasik sanatları da ekleyip bu şekilde çalışmalarıma yön verdim” dedi.

Sanatın uzun vadede etkili olacağına inanıyorum

Adadaki gerginlik üzerinde sanatın etkisini kısa sürede göstermediğini ancak filmlerin uzun sürede etkili olacağını belirten Zaim, “Sorunun Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkler, Türkiye ve Yunanistan arasındaki iletişimsizlikten kaynaklandığını düşünüyorum. İnsanların arasında sağlıklı iletişim kanalları olsa muhtemelen sorun o kadar sert yaşanmayacak, bunun çözümü için atılacak adımlar bu kadar zor olmayacak. Bunları yapabilecek mecra ise sanattır. Sanatın gücüne da çok aşağılamamak ve yükseltmemek gerekir. Gerçekçi bir yaklaşımla yapmak gerekir. Bu filmin uzun vadede etkisini hissettirebileceğini düşünüyorum. Sanat çabuk çorba, sıcak kahve gibi etkisini hızlı göstermez.  Anca çok uzun döneme yayılacak şekilde etkisini gösterir. İşte insanların zihin yapısını özellikle duygu yelpazesinde, bazı soru işaretleri uyandırabiliyorsa ne mutlu bize demek lazım. Ne kadar mütevazı olursak, ne kadar ayaklarımız ere sağlam ve gerçekçi basarsak hayat bize o zaman daha çok ikramlarda bulunur. Bu filmleri yaptım diye hayat birden değişmez. Bunu net bir şekilde ortaya koymak gerekir. Bu filmler olduğu için hayat, ileride daha zengin, daha da güzel olabilir. Bu sadece bizi saran teknik problemlerle ilgili değil, binlerce problem var. Bu meseleleri ele alıp yüzleşmeyi sağlayacak tek bir mecra var oda sinemadır. Sinemanın bu gücüne ben çok saygı duyuyorum benim için büyüleyici bir yanı var” dedi.

1 Ekimde başlayıp bir hafta süren etkinlikler sonunda, Cimemarine Sinemaları sahibi Cenk Sezgin, senarist ve yönetmenlere ve katılanlara  teşekkür ederek, etkinliklerin gelecek yıllarda da sürdürükleceği müjdesini verdi.

 

1 ile 8 Ekim tarihleri arasında Cinemarine’de gerçekleşen 1. Türk Filmleri Haftası’nda  Derviş Zaim, Ümit Ünal, Yüksel Aksu, Selçuk Aydemir, Belma Baş, Alper Özcan, Mehmet Aslantuğ ve Aytaç Ağırlar ile söyleşiler yapıldı. Bu sene ilk yaşını kutlayan etkinliğin her sene tekrarlanması planlanıyor.
Türk Filmleri Haftasında 14 önemli film gösterildi. Yönetmenlerle birlikte filmler izlenildi. Söyleşiler düzenlendi.  Sabahattin Ali’nin eserinden uyarlanan "Kar Beyaz", Yüksel Aksu’nun çektiği "Entelköy Efeköy’e Karşı", Mehmet Aslantuğ’un hem yönetmenliğini hem de başrol oyunculuğunu yaptığı "Aşkın İkinci Yarısı", Aytaç Ağırlar’ın "İncir Reçeli", Ümit Ünal’ın "Nar"ı, Belma Baş’ın "Zefir", Derviş Zaim’in "Gölgeler ve Suretler"i, Alper Özcan’ın "Sonbahar"ı ve Selçuk Aydemir’in "Çalgı Çengi"si gösterilen filmler arasındaydı.


Konu Yazarı :

Yorumlarınızı Yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Yazılar

Türkiye’nin 2012 Destinasyon Stratejisi ve Türk-Yunan Turizmdeki İlişkileri

Önceki Yazılar

Bodrum’a Bir, bir­bu­çuk Sa­at Me­sa­fe­de­ Önem­li Tarihi Yerler

En Son Yazılarımızdan Seçmeler

Bodrum’un Sarnıçları

Bodrum’un Sarnıçları Bu yazı Bodrumlife Dergisinin Sonbahar 2022 Sayısında yayınlanmıştır. Yazı: Mimar Sedef Nazan DEVELİ