Bu yazıyı okurken şanslı olduğunu unutma. Çünkü tanrının güzellik konusunda en cömert davrandığı bir yarımadadasın, muhteşem bir manzara, güzel bir iklim, tiril tiril neşe saçan insanlar, tadını çıkar Bodrum’un. şu an Bodrum’un neresindesin? Yalıkavak, Turgutreis, Torba, Gümüşlük… Bu yazıyı nasıl bir ortamda okuyorsun? Belki bir otel lobisindesin, belki de deniz kıyısında şezlongda ya da villanın bahçesinde.
Dergiyi okurken sana neyin eşlik ettiğinin de önemi yok, belki üzümün anavatanında üzüm suyu ile kıvamında bir neşe içindesin ya da muhafazakârın milli içkisi ayran ile serinliyorsun, ne içtiğin de önemli değil, tercihine saygım büyük. Müzik gustonu da bilmiyorum. Belki ayran eşliğinde ayrılık şarkısı, belki mojito eşliğinde funk belki birayla caz, belki de rakıyla hicaz dinliyorsun.
şimdi kulak ver bana. Kaldır kafanı şöyle bir bak Bodrum’a. Ne güzel bir yerdesin değil mi? Uzuuun zaman oldu Dionysos, Olimpos, Herakles, Poseidon, Aphrodit gibi mitolojik karakterler dünyayı terk edeli. Burası aşkın, ölümsüzlüğün şehri. Artemisia ölen Bodrumlu Karya Kralı eşi Mausolos için eşek yükü ile para ödeyip anıt mezar yaptırdı. İşte senin bildiğin o “mozole” kelimesi Mausolos’un Halikarnas’taki bu anıt mezarından geliyor.
Artık mitolojik ve tarihi karakterler yerine biz faniler yaratıyoruz yeni hikâyeyi. Yeni inovasyonlar peşindeyiz. şimdi diyorsun ki inovasyonla Mozole’nin, mitolojinin ne alakası var! Var elbette, bağlayacağız bir yerde okumaya devam et.
Anadolu toprakları uygarlığın beşiğidir. Bodrum’da eşini bir anıtla ölümsüzleştiren kadınların hikâyesi bitti mi sanırsın?
Uygarlığın kilometre taşlarından biri şarabı mayalayan şarap tanrısı gibi yeni fikirler geliyor bu memlekete. Zeus ve Semele’nin iki kere doğan oğulları Dionysos gibi ölümsüzlüğü arıyor insan.
İyi de sayın yazar şaraba uygarlığın kilometre taşlarından biri diyorsun, haramı övüyorsun, ayıp değil mi! Efem sözüm size değil zaten! İnsan evladının kurduğu uygarlık da sadece bizden oluşmuyor. En azından dünyanın bir kısmı için durum böyle diyerek olaydan sıyrılıp inovasyon konusuna odaklanıyorum.
Belki bir Semele değil, belki bir Artemisia değil fakat başka bir tarihi figürümüzün neslinden, başka bir kadın ölümsüzlük arayışını devam ettiriyor. Nassıl yani! şöyle ki: Çerkez Ethem’in yeğeni Güner Kurban insanlardaki bu ölümsüzlük duygusunu inovatif iş koluna çeviren kadınlardan biri. Uzakta değil Yalıkavak’ta oturuyor nev-i şahsına münhasır biri o. Cesur bir girişimci, o kadar cesur ki kefenin cebine cep yapacak kadar yaratıcı.
şaka bir yana Güner Kurban Amerikalı Alcor Life Extension şirketiyle 1992 yılında “cryonics” sözleşmesi yapmış, aynı zamanda şirketin temsilciliğini de almış. Ölümsüzlük hemen dibinizde anlayacağınız.
Cryonics de nedir? Ne tuhaf bir yazı bu, nerden okumaya başladım!
Cryonics için özetle geleceğe yatırım, öngörü, fütürizmin ağababası kelimeleri yeterli, ille de tam anlamı diyorsanız. Hibernasyondan (soğutma) faydalanılarak gelecekte yaşama tekrar döndürülmek üzere yapılan ölüp ölüp dirilme işlemidir diyebiliriz.
Allah Allah şimdi sen bunlara inanıyor musun sayın yazar? Baştan söyleyeyim. Benim sadık yârim kara toprak ekolündenim ben. Bilime inanırım, işi inovatif buldum. Ölmüş insanı koy tanklara, kabirde yatacağına sıvı içinde beklesin, tüpte yatsın, buzda kalsın bozulmadan. Fakat durum biraz umut tacirliğini andırıyor. İyi de her şeyin ticareti var umudun niye olmasın? O da doğru, o zaman yaşasın öte dünya lojistiği diyor, huzurlarınızdan ayrılıyorum. şimdi bırakın öte dünya işlerini Bodrum’un tadını çıkarmaya bakın.
Yaa, git Allahını seversen içeceği boğazıma dizdin, keyif bırakmadın, böyle inovasyon mu olur arkadaş!
Oturdun İstanbul’da kıskandım benim Bodrum’da ifil ifil güneşlenmemi, o yüzden döşedin böyle bir yazı! Zinhar böyle bir şey yok! Maksat inovasyon iklimine katkı. Yoksa Bodrum’da inovasyonu nasıl gündeme getirecektik?
Yazarın blog adresi:
http://istanbulistanbulolali.blogspot.com/
