Mavi Yol Dedikleri

591 Kez Okundu

Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir, Azra Erhat, Mina Urgan, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sebahattin Eyüboğlu kardeşlerin küçücük eski bir tekne ile kıyılarımızı keşfe çıktıklarında takvimler 1950’li yılları gösteriyordu. Akdeniz ve Ege’nin kıvrım kıvrım koyları bakirdi, temizdi, sakindi… Balık tuttular, birlikte pişirdiler, birlikte bulaşıkları yıkadılar, gördüklerini yaşadıklarını paylaştılar. Bu güzellikleri çevrelerine tanıtmak için dost ve arkadaşlarını davet ettiler. Amaçları arkadaşlık, birlik, beraberlik ve paylaşım idi. Bu, mavi yolculuğun felsefesini oluşturdu o yıllarda. Mavi yola çıkan teknelerin yolcuları paylaşmayı, yardımlaşmayı, bölüşmeyi deneyimlediler birlikte. Dağarcıklarını sevgi ve birlik ile doldurup döndüler evlerine…

Rota Değişti

Yıllar geçip Mavi Yolculuk bir turizm şekline dönüşünce her yıl artan yolcular teknelerin çoğalmasına, koyların dolmasına sebep oldu. Buna sahillerdeki yanlış yapılanmalar da eklenince beton yığınları ile dolan koylar mavi rotadan çıkarıldı. Yani rota kısıtlandı. Örneğin Bodrum çevresinde Akvaryum ve Poyraz Koyu dışında gecelenecek bakir koy kalmadı. Onlar da günübirlik turların uğrağı olduğu için mavi yolcular için cazibesini yitirdi. Yine Göcek koylarının tümü marina görünümünde adeta. Bu koylarda yer bulmaya çalışan tekneler her an kavgaya hazır denizcilerle dolu artık.

Nereden Nereye

Sizi Mavi Tur’ların başladığı yıllara götürüp nostalji yaşatmak istedim bugün… Hani masallar “bir zamanlar” diye başlar ya işte öyle…
Bir zamanlar Mavi Tur’un yeni yeni tanınmaya başladığı 1970’li yıllarda insanlar kendi tekneleri ile eşi dostu davet ederek çıkarlardı yolculuğa. Hazırlıklar 2-3 gün sürerdi. Buzdolabı yoktu, VHF yoktu, radar yoktu. Hava durumu tahminleri yoktu. Sacla kaplı sandıkların içine zar zor bulunan buz kalıpları konurdu. Buzdolabı görevi gören bu sandıklarda etler, tavuklar, balıklar, biralar saklanırdı. Buzlar erimesin diye dikkat edilirdi, çünkü yolda yenisini bulmak imkansızdı. Yine sebzeler, meyveler, kuru baklagiller, ekmekler alınır ve yolda sıkıntı yaşanmasın diye defalarca ikmal kontrolu yapılırdı. Çünkü gidilen bakir koylarda hiçbir şey yoktu. Ancak Göcek’te Taşyaka, Gökova’da Ballısu iyi su bulunan koylardı. Buralardan eksilen suyumuzu alır, teknemizi yıkar, kendimiz yıkanırdık. Denizde 1 dilim ekmek bile ihtiyaç olabilir diye atılmaz, su dikkatlice kullanılırdı.

İlk Mavi Turlarımız

Marmaris’ten Fethiye Körfezi’ne yaptığımız ilk mavi turlarda dostlarımızla birlikte birkaç tekne sabah güneş doğar doğmaz yola koyulurduk. Kurdoğlu ve Dişibilmez burunları mutlaka ölü dalga yapar ve bizi korkuturdu. Domuz Adası ile kara arasındaki kanaldan girince Göcek koyları inci gibi görülür ve biz cennetin kapısından girdiğimize inanırdık.

İlk durağımız hemen iskelemizdeki Göbün (Kapı) Koyu olurdu. O yıllarda bakir olan koya birkaç yıl sonra Dalgıç Tahir adlı köylü küçük bir baraka yaptı. Tuttuğu balıkları pişirir, karısının yaptığı ekmekle misafirlerini ağırlardı. Biz sahile koltuk iplerimizi bağlar bağlamaz tertemiz sulara kendimizi atar, sonra da tepelerde yürüyüşler yapar, resimler çekerdik. Akşam yemeğini elbirliğiyle hazırlar, güle eğlene yer sonra da yeni rotayı belirlemek için haritanın başına geçerdik. Başka bilgi kaynağı yoktu. Gidilecek ve demirlenecek koyları gide gele tanımaya ve kendimizce adlar takmaya başladık.

Koylarda Türk Teknesi Çok Azdı

O yıllarda Göcek koylarında yabancı bayraklı teknelerde yelken basan denizcilere sıkça rastlanırdı. Bunun dışında yörenin balıkçı kayıkları, tek tük de Türk tekneleri uğrardı bu koylara. Onlar da 20 metrenin altında idi. Motoryatların adı bile yoktu. Arada bir rastlarsak hayretle bakardık. 1985’li yılların sonlarına doğru denizlerimizde Avrupa yapımı motorbotlar boy gösterdi. Zamanı dar, parası bol olanların tekneleri marinalarda yerlerini almaya başlayınca denizlerde gövde gösterisi inanılmaz boyutlara ulaştı. Yat yapımı hızlandı. Her yıl metrajı artan yerli ve yabancı tekneler konforun her türlüsünü de beraberinde getirdi. Plazma televizyonlu kamaralar, jakuzili banyolar, klimalı salonlar denizin üzerinde yüzen lüks villalar görünümünü aldı. Tersaneler siparişlere zor yetişirken Türkiye’deki yat yapımı da dünyaya açıldı. Yat yapımcıları Avrupa’nın  dev firmaları ile yarışır hale geldiler.

Denizin Yazılmamış Kanunları

Deniz, yazılmamış kanunları ile denizcilerin birbiriyle yarıştığı, birbirine saygı gösterdiği yerdi. Bir koyda tekne varsa ondan uzağa demir atmaya çalışılır, patırtı gürültü edilmezdi. Bu kurallara tüm denizciler saygı gösterirdi. Denizde her tekne birbirine mutlaka selam verip geçerdi. Arıza yapanlara yardım isteyip istemediği sorulurdu. şžimdi bunların hepsinin unutulduğunu görüyoruz.

Göcek’te İkmal

Malzeme sıkıntısı baş gösterdiğinde, buz eriyip su eksildiğinde kara ile yakınlaşmanın gerçeği baş gösterir ve dümenler Göcek Köyü’ne kırılırdı. Göcek’te küçücük bir iskele, sahilde de rahmetli Aliço’nun balıkçı lokantası vardı. Tekneler alargada demirler, sandallarla karaya çıkılırdı. Toz toprak içindeki yol üzerinde Bakkallardan ihtiyaçlar temin edilmeye çalışılır ve tekneye dönülürdü. Yıllar içinde yat turizmi Göcek’i geliştirdi. Yalçın, Muhammet gibi bakkallar market oldu. Onlara büyük marketler rakip oldu, derken Göcek yatçıların tüm ihtiyaçlarına rahatça cevap verecek bir merkez konumuna kavuştu.

Uçan Balıklar Nerede?

Yine koylarda, doğa ile başbaşa geçen huzurlu günlerde, okunan kitaplar tartışılır, koyların tarihleri öğrenilir, kaya mezarlarına çıkılır ve ayaklarımız geri geri giderek uçan balıklar, dost yunuslar eşliğinde Marmaris’e dönerdik. Şimdi uçan balık gören var mı bilmiyorum…

Bu yolculuklar her geçen yıl rota değiştirerek Gökova, Hisarönü, Kekova ve Antalya’ya kadar uzayınca haritaların bu yolun tanınmasına yeterli olmadığını gördük. Kıyılarımızı tanıtıcı bir rehber kitap yoktu.

İlk Mavi Yol Rehberi

1985 yılında Mavi Yol adlı ilk kitabımda denizcilere koyların koordinatlarını, demirleme yerlerini, hava durumlarını anlattım. Kitap amatör denizciler için gerekli bilgileri içeren rehber oldu. Bu güzellikleri yaşarken insanlarla paylaşmanın gereğine inanan biri olarak ikinci kitabım “Cennetin Rotası”nı hazırladım. Bu kitapta denizciler için çok önemli bilgilerin yanısıra resimleri de vardı. Deniz dibi derinlikleri, topuklar görünüyordu. Kitap 9 baskı yaptı. Birçok teknede yerini aldı. Daha sonra koylarımızı anlatan birçok yerli ve yabancı yazarın kitabı çıktı. Artık bilinmeyen koy yok. Bu anlattığım yolculuklardan bugüne yıllar geçti. O eski denizciler yaşamını karada sürdürmeyi seçti.

Şimdi Durum Ne?

Mavi Tur tekneleri benim kitaplarımda gösterdiğim yatılabilecek koyların bir çoğunda kalamıyorlar artık. Deniz aynı ama kara değişti. Sahillerdeki yapılaşmalar koyun denizci için olan anlamını yitirdi. Kalınabilecek koylarda Mavi Tur ruhu yok artık. Tekneler nerede ise birbiri ile aborda olarak demirliyor. Demirler üstüste atılıyor. Yan teknede yapılan barbekünün kokusu, öbür taraftaki tekneden gelen müzik sesleri yolcuları rahatsız ediyor. Hele geceleri çalışan jeneratörler…

Felsefe Değişti

Tur şirketleri Mavi Tur turizmine yön verirken yolculuğun amacı şekil değiştirdi. Tatilciler bir hafta içinde hem yer görmek, hem eğlenmek, hem dinlenmek için çıkıyorlar mavi yola. şžimdi davullu zurnalı gruplar, motoryat gürültüleri ile koyların sessizliği bozuldu. Artık her koyda sandallarla bakkal dükkanları var. Teknenize yanaşıp ekmekten domatese, tişorttan mayoya kadar ihtiyaçlarınıza cevap verebiliyorlar. Gazete satanlar, dondurma satanlar, gözleme yapanlar çeşit çeşit. Uyumaya kalksanız bir jet-ski gürültüsü ile uykunuz bozuluyor. Yani dinlenmek ve problemlerinizden kopmak için çıktığınız yolculukta hayatın içinden çıkıp yalnız kalamıyorsunuz. Yolculukta dostlarınızla hiçbir şeyi paylaşamıyorsunuz. Çünkü “ekmek elden su gölden” herşey elinize hazır geliyor. Tur şirketleri dört dörtlük servisleri ile sizi mutlu etmeye çabalıyor.

Öyle olunca da denizin üzerinde bir otelde güzel bir tatil geçiriyorsunuz.

Yani ilk mavi turların felsefesi kayboldu günümüzde.

O felsefeyi bilenler bilmeyenlere masal gibi anlatıyor artık.
Tıpkı benim size anlattığım gibi.

 

Konu Yazarı :

Yorumlarınızı Yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Yazılar

Bodrum Ahşap Tekneler Yarışı’nın 23.sü Gerçekleşiyor

Önceki Yazılar

Limoon Cafe & Restaurant Lezzetleriyle Lonely Planet’in sayfaları arasına girmeyi başardı

En Son Yazılarımızdan Seçmeler

Bodrum’un Sarnıçları

Bodrum’un Sarnıçları Bu yazı Bodrumlife Dergisinin Sonbahar 2022 Sayısında yayınlanmıştır. Yazı: Mimar Sedef Nazan DEVELİ