Tedavisi olmayan hoş bir hastalık Sars

1837 Kez Okundu





Tedavisi olmayan hoş bir hastalık Sars   Hayır, SARS’tan söz etmek niyetinde değilim. Zaten hiç te hoş bir hastalık olmadığından yazının başlığına da uymuyor.

şžu güzel ilkbahar günlerinde SARS’ı, Irak savaşını, ekonomik krizi ve de kamuoyunu ilgilendiren diğer tüm sorunları bir yana bırakıp; eskiden kaptığım, şimdi nükseden hoş (!) ve tedavisi olmayan hastalığımdan söz etmek, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum…

 

Ve işte "o" kelime, bu amansız illetin temelini oluşturan "o" kelime sinsice yazıma girdi bile: "paylaşmak". Nedir bu hastalık? Günümüz modasına uyarak, hastalığıma kısaca SABS diyebiliriz: Sancılı Akut Basın Sendromu.

 

SABS’ın özünde paylaşma duygusunun yattığı pek bilinmez aslında. Neyin paylaşımı diye sorarsanız işte yanıtım:Düşünce dünyama giren veya orada yaratılan ve sizin ilginizi çekeceğini umduğum her konu… Gözlem, haber, düşünce, eleştiri, röportaj, çeşitli kaynaklardan edinilen bilgi, şaka, keder veya sevinci paylaşmaya mecbur eder SABS insanı. Bu hastalığın ileri aşamasında, uzun süre "basın yolu ile deşarj" olamayan hastanın kendi kendisiyle konuşmaya başlaması bile görülebilir. Henüz bu duruma düşmeden dergimizin yayın hayatına dönüşünü büyük bir sevinçle karşılıyorum.

 

Ciddi, gayrıciddi, sevindirici, üzücü, eski, yeni o kadar çok konu birikti ki; nereden başlasam diye düşünürken aldığım bir haber sorunumu çözdü: Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi Müdürü sayın Oğuz Alpözen emekli ediliyormuş. Kimbilir, dergimiz yayınlanıncaya kadar belki de Kaleden ayrılmış olacak. Bu konuda hükümetin kararını eleştirecek değilim; ancak 21 yıl hem şahsen hem de yaptığı işlerden tanıdığım sayın Alpözen’in yerini doldurmanın hiç te kolay olmayacağı kanısındayım. Her iktidar döneminde "mevzuat gereği", "görülen lüzum üzerine", "kadrolaşma" veya başka binbir nedenle devlet memurlarının büyük bölümünün yurt sathında göçebe hayatı yaşadığı bir ülkede, aynı koltukta bunca yıl kalabilmiş olmak büyük bir şans aslında. Özellikle üst düzey bir yöneticinin aynı görev yerinde uzun süre kalmasının istikrar açısından ne denli önemli olduğu da tartışılmaz. Ancak, istikrar olgusunun, hele hele sanat-kültür gibi çok hassas konularda icraat söz konusu olduğunda tek başına yeterli olamayacağı da ayrı bir gerçek. Günümüz müzecilik anlayışında başarılı olmak için yöneticinin vizyon sahibi olması ve gerektiğinde cesur, "salla başını al maaşını" felsefesine uygun olmayan adımlar atması gerekir. Hal böyle olunca da, alışılmışın dışındaki uygulamalar eninde sonunda çeşitli odakların eleştiri hedefi haline gelebiliyor. Bence sayın Alpözen’in başarısının sırrı istikrar, vizyon ve cesaret kavramlarının en uygun oranlarda harmanlanmasında yatıyor. Ve eğer bugün kentimiz dünyada yalnızca "deniz, güneş, kum, seks cenneti" ("4 S paradise"= 4 "S" cenneti : sea(deniz), sun(güneş), sand(kum), sex(seks)) olarak değil, Bodrum Kalesindeki Sualtı Arkeoloji Müzesi gibi görkemli bir kültürel yapının sahibi olarak ta biliniyorsa, bu konudaki çaba ve katkılarından ötürü sayın Alpözen’e büyük bir gönül borcumuz var demektir.

 

Kuşkusuz, her Allah’ın kulu gibi, geçmişte sayın Alpözen de hata yapmış olabilir.. Bunlar dün olduğu gibi bugün de tartışılabilir. Ancak bunun şimdi ne sırası, ne de zamanı. Sayın Alpözen’i büyük uğraşılar verdiği Müzesinden emekliliğe uğurlarken ben de duyarlı diğer Bodrumlular gibi, şükranlarımı sunuyor ve uzun sürmeyecek bir dinlenme sonrası kendisine yine verimli ve başarılı yıllar diliyorum. (Oğuz Bey; Müze ile ilgili şöyle kapsamlı yeni bir kitaba ne dersiniz ?)

 

* İyi güzel de, yukarıda yazdıklarım beni kesmedi. Yani SABS’ın ateşini söndürmeye yetmedi. Bu yüzden bir konuyu daha sizinle kısaca paylaşmak istiyorum, ondan sonra gelecek sayıya kadar rahatlamış olacağım. Söz…

 

Uzun süredir kafama takılan bir soru var: Bodrum ve turizm. Sizi fazla yormak ta istemiyorum ama bu konu hakkında biraz düşünmeye var mısınız? Bodrum’un ekonomik hayatını -ve kaderini- tümüyle turizme bağlamayı doğru buluyor musunuz?

 

Belki anımsayanlar vardır, 1995 Mart’ında "Bodrum Gelişme Senaryoları" adlı bir sempozyumda katılımcılar ekonomik faaliyet alanı olarak kentimize yalnızca turizmi önermişlerdi. Bu öneri de o zaman sanki genel kabul görmüş bir olgu gibi çoğunluk tarafından sorgulanmadan benimsenmişti. Söz konusu sempozyum çalışmalarını yöneten üst düzey bürokratlar ve üniversite hocaları, kentimiz için çeşitli ekonomik seçenekleri içeren sepetler arasından yalnızca turizm yumurtalarını taşıyan tek sepeti öyle ballandırarak sundular ki; diğer yumurtalar ve sepetlerle ilgilenen pek olmadı. Belki şimdi de olmayacak ama, o günlerde de yazdığım gibi (Bodrum Postası) tüm yumurtaların aynı sepette taşınmasını yadırgadığımı bugün de yinelemekten kendimi alamıyorum. Turizm yumurtasını taşıyan sepet kazaya uğrarsa, diğer elimizde omlet yapacak başka yumurtaların bulunduğu diğer bir sepet yoksa aç kaldığımızın resmidir. Bu kadar açık. Özellikle Irak savaşının ve SARS’ın bize turizm hakkında birşeyler fısıldadığı şu günlerde dikkatinizi bu konuya çekebildiysem biraz daha rahatlamış olarak sizlerle beraber dergimizin gelecek sayısını bekleyeceğim.

 

Bitirmeden, SABS’ın daha vahim bir türü hakkında da kısaca bilgi vermek istiyorum. SSABS (Süper SABS) olarak bilinen bu sendroma yakalananların kalemi hiç durmak bilmiyor. Yaz yaz, onlara sayfalar yetmiyor. şžanslısınız ki, benimki o türden değil. Yani, umarım yazımla sizleri sıkmadım. Yine de, her türlü eleştirilerinizin ve özellikle yumurta-sepet konusundaki görüşlerinizin beni sevindireceğini bilmenizi isterim. Değerli vaktinizi harcayıp bana ileteceğiniz tüm düşünce ve önerileriniz için şimdiden teşekkür ederim.


Konu Yazarı :

Yorumlarınızı Yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Yazılar

Boynunda hiç yazan bir Neyzen

Önceki Yazılar

Nevra ve Metin Serezli

En Son Yazılarımızdan Seçmeler

Bodrum’un Sarnıçları

Bodrum’un Sarnıçları Bu yazı Bodrumlife Dergisinin Sonbahar 2022 Sayısında yayınlanmıştır. Yazı: Mimar Sedef Nazan DEVELİ