Yassıada Batıkları Belgeseli

3361 Kez Okundu





Arşipel’in sıcak sularında tarihin derinliklerine dalmak…

Koyuluğun içinden yırtarak çıkan devasa bir geminin, suyun korozyonuna uğramış, çürümüş, paslanmış omurgasına dokunmak, onun boynu bükük kaderini, ilk yapıldığı günlerdeki ihtişamından geriye ne kalmış ise onu yaşamak, bir dalgıcın en büyük hayalidir. Ve hayalidir derinliğinde yatanın gizemlerini çözmek, kimi zaman kendi hayatına mâl olsa da…

 

Yassıada Batıkları adlı belgesel bir program yapma fikri ilk olarak, dostum ve eğitmenim olan Boğaçhan Teleri’den geldi. Gerekli araştırmaları yapıp ilk bilgileri toparladığımız zaman, konumuzun ne kadar çok uzmanlık gerektiren bir alan olduğu ortaya çıktı. Bunun üzerine Bodrum Sualtı Müze Müdürü Oğuz Alpözen’in engin tecrübelerine sığındık. Bizlere inanılmaz kapılar aralayan müze müdürü Oğuz Alpözen, Yassıada’da bulunan bu batıkların aynı zamanda kendi kariyeri için de bir başlangıç olduğunu ve Türkiye’nin bu batıklar sayesinde yetiştirdiği ilk sualtı arkeologu olduğunu da bu vesileyle öğrendik.

 

Gerekli dalış izinleri için, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden, genel müdür yardımcısı İlhan Kaymaz’dan da tam destek aldıktan sonra, artık dalışları ve çekim planlarını yapmaya sıra gelmişti. Bu noktada, Müze müdürü Oğuz Alpözen, arkeolog Bahadır Berkaya ve Erhan Özcan’ı ekibimize danışman olarak verdi. Onlar bu bölgede bir çok kez dalış yapmış ve batıkların bulunduğu yerlerle ilgili bilgilere ilk elden sahip kişilerdi.

 

Danışmanlar işini de hallettikten sonra sıra dalış konusunda sponsorluk yapacak kişiye gelmişti. Turgutreis’de bulunan Aquanut Diving Center’in sahibi Kenan Ergüç bize dalışlar konusunda gerek malzeme gerekse tekne konusunda elinden gelen tüm yardımları sundu. Eğer batıklarla ilgili bir belgesel çekiyorsanız, ihtiyaç duyacağınız şeylerin başında konuyu ve batıkların yerlerini bilen arkeologlar ve dalışları yapabilmenizi sağlayan, sağlam bir dalış teknesi tüm donanımıyla olmazsa olmazlarınız oluyor. Ama sualtı kamerasını da unutmayalım lütfen… Mümtaz Halis Ay, sualtı kameramanı olarak belki de işin en zor bölümüne ortak oluyordu. Derinlik arttıkça risk de artıyor!

 

Turgutreis Belediyesi Başkanı Ali Server Yazgan da en çok ihtiyacımız olan konaklama işinin sponsorluğunu belediye adına üstlenince geriye artık, çekimleri tamamlamak kalıyordu.

 

Kamera ekibimiz, yıların emektarı, hocamız Egemen Baykal ve Sezai Zabun idi. Müze müdürü Oğuz Alpözen’in müze içinde, batıkların sergilendiği salonda yaptığı minik dramatizasyon ile çekim perdemiz açılmış oldu. Burada, batıktan çıkartılanlar yanında, geminin de bire bir imitasyonu sergileniyordu. O günleri anlatırken Oğuz beyin gözleri dolu dolu oluyor, sanki o günlere tekrar geri dönüyordu; coşkusunu ise şiirsel ifadelerinde yakalamak mümkündü. Kolay değil, ömrünün büyük bir bölümünü sualtı arkeolojisine ve onun ürünü olan bu müzeye vakfetmişti Oğuz Alpözen. Ne savaşlar ne sıkıntılar ne kavgalar yaşamış; elemansız, bekçisiz, korumasız, bütçesiz ama hep bildiğini okumuş; güzelleştirmişti gücü yettiğince… Ve müze, dünyanın en iyileri içinde en ön sıralara çıkmış bugünkü haliyle. Daha da duracak gibi değil Oğuz bey ve ekibi; durmaksızın yeni salonlar ekliyorlar, Türkiye’nin bunca sualtı batıkları olunca…

 

Kara çekimlerini tamamlayan ekibimiz, sualtına dalacak olmanın heyecanı içinde tüm hazırlıklarını tamamladı. şžimdi, işin bence en keyifli anına sıra gelmişti. Kendimi Kaptan Cousteau gibi hissediyordum. Çocukluğumda onun belgesellerini seyrederdim gıptayla…Yıllar öylesine çabuk geçmiş ki…

 

Kaptanımız Aquanut Diving Center’ın patronu Kenan Ergüç, ekibin son kontrollerini de yaptıktan sonra kendimizi mavi derinliklere bırakıverdik. Danışmanımız ve sualtı fotoğrafçısı Boğaçhan Teleri, kaptanımız Kenan Ergüç, sualtı kameramanımız Mümtaz Halis Ay ve ben dalış ekibimizin üyeleriydik. Danışmanımız arkeolog Bahadır Berkaya’nın bize batığın tam olarak yerini göstermesinden sonra asıl iş başlıyordu. Daha birkaç metre inmiştik ki Lübnan bandıralı Mirna-m kocaman bir gölge gibi karşımıza dikiliverdi. Korkunç bir görüntüydü…

 

Dalış ekibinin kalp atışlarını sanki su üstündeki tekneden, diğer ekip arkadaşlarımız duyabiliyordu. Birkaç dakika kendimize gelme süreci yaşadık. Batığa yaklaştıkça dağılan koyuluktan geminin görüntüsü daha da netleşti. Biraz daha rahatlamıştık; işte o zaman Mümtaz çekime başlayabilmişti. Böylesi bir büyüklüğün içerisinde küçücüktük. şžimdi bir çok deniz canlısına yuva olmuş Mirna-m. Geçmişteki günlerini pek özlüyor havası yoktu; neşesi yerinde, yaşlılığının gururuyla deniz canlılarının koruyucusuydu o artık…

 

Diplere, daha da derinlere indikçe, Mirna-m’ın altından koyu maviliklere bir amfora tarlası akıyordu, gözümüze çarpan. 56 metre civarında Mirna-m’ın çapasını gördük, kocaman ve dik bir pozisyonda duran. Ona dokunmak ve yanında küçücük kalmak, derinliğin verdiği narkoz etkisi hafif çarpmış olacak ki Boğaçhan’ın fotoğraf çekerken yakalandığım flaşı beni gerçeklere çağırdı. Kim bilir o ara ne hayaller içindeydim, öylece…

 

O noktadan sonra üç ayrı batığın amfora döküntüleri üzerindeydik. Gemilerin tahtaları zamana dayanamamış, kurtçuklara yem olmuş, toz olup gitmiş. Geriye kalanlar ise şimdi mürenlere, ahtapotlara ve diğer deniz canlılarına sığınak olmuş. Zamana dayanabilenlerin boynu bükük yalnızlığına tek teselli ise, arada bir onları hatırlayan dalgıçlar.

 

Bazen Lodo olarak bilinen Yassıada, Turgutreis ile Yunan Adalarından Pserimo arasında uzanır. Yalnızca 200′ e 150 metre boyutlarında olan bu küçük adanın denizden yüksekliği en fazla 11 metre kadardır. Adanın güneybatı ucundan güneydoğu yönünde 200 metre kadar uzanan bir sığlık, kıyıdan 125 metre uzaklıkta ve deniz yüzeyinin hemen 2-3 metre altında olması nedeniyle gemiler için tehlikeli bir bölgedir. Kuzeybatı rüzgârlarıyla yol aldığı sanılan en az üç gemi, bu sığlığa çarparak alt kısımlarını parçalamış ve adanın güney kesimindeki derin sularda birbirlerine yakın aralıklarla batmışlardır. Adanın yaklaşık 75 metre güneyinde ve 32-39 metre derinlikte yatan bu M.S. 7. Y.Y Bizans batığı, taşımakta olduğu 54 adet bakır ve 16 adet altın sikke ile M.S 626 yıllarına tarihlendirilmiştir.

 

Arkeolojik kazılar neticesinde su üstüne çıkartılabilen parçalardan edinilen bilgiler, bu batığın 60 Ton kapasiteli, 20.5 metre uzunlukta ve 5.2 metre eninde olduğudur. Bir çift demir çıpa, pruvanın her iki tarafında kullanılmaya hazır bir şekilde konmuş, ele geçen diğer 7 adet demir çıpa ise direğin hemen önüne istif edilmiştir. Geminin tek yelkenli olduğu ve sancak ile kıç bordosuna yerleştirilen büyük küreklerle yönlendirildiği düşünülmektedir. Su yüzeyine çıkarılan parçalar üzerinde yıllarca yapılan araştırmalardan o günlere ait önemli ip uçları bulunur. Örneğin, ilk kez modern gemi yapım tekniğinin kısa bir zamanda oluşmayıp uzun bir süreç içinde geliştiği kanıtlanmıştır artık…

 

Zaman doluyor… Çıkma vakti. İstemeyerek bu büyülü mavilikten başımızı göğün mavisine kaldırıyoruz. Ekip, derinliğin sarhoşluğunu pür neşe yaşıyor. Tatlı bir heyecan içerisindeyiz, gördüklerimizi paylaşacağız. Çok yazık! Bunu paylaşabileceğim çok az insan var. Çünkü bu bölgeler dalışa yasak, korunması lazım. Bunlar bizim milli servetimiz ve geleceğimiz. Ama yine de insan, ekonomik bunalımlar yaşayan ülkemizde böylesi güzellikler varken neden başka ülkelere el açar bir türlü anlayamıyoruz… Oysa buralar patlamaya hazır birer turizim bombası. İşte Bodrum müzesi, Oğuz Alpözen’in önderliğinde Yassıada Batıkları için, Turgutreis Belediye Başkanı Ali Server Yazgan ile birlikte bir proje başlatmış; buraların halka açılması, dalış turizmi… Bir çok Avrupa ülkesinde ve Amerika’da yapılmakta olan bu tip dalışlar, böylesi cesur ve kontrollü adımlarla ülkemizde de pek yakında görülebilecek gibi… şžimdilik tüm sorun finans…

 

Ülkemizde böylesi bir tarih varken, suların altı boş olamaz… Belki başka bir sünger avcısının gözüne ya da bir balıkçının ağına, bilinmez bir batıktan parçalar rast gelir. O zaman yeni bir maceraya doğru biz de yelken açarız. Bilinenden çok bilinmeyen batıklar; bir gün sizlerin de sırlarınızı çözmek için bir olacağız, derinliğin sessizliğinde. Yeni bir sualtı belgeseline kadar şimdilik hoşça kalın…


Konu Yazarı :

Yorumlarınızı Yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Yazılar

Bir Zamanlar Mandalinalar

Önceki Yazılar

Fikret Kızılok’un Ardından… Eylül, Yalnızlığın Senfonisi…

En Son Yazılarımızdan Seçmeler

Bodrum’un Sarnıçları

Bodrum’un Sarnıçları Bu yazı Bodrumlife Dergisinin Sonbahar 2022 Sayısında yayınlanmıştır. Yazı: Mimar Sedef Nazan DEVELİ