Anneliese Peschlow Bindokat Heraklia’da bir Alman Arkeolog

3884 Kez Okundu





Yazı: Annetta Ertan

Bir zamanlar, bu görkemli dağlarda insanlar yaşadı. Sığındıkları kovuklarda acı tatlı yıllar geçirdiler. Anılarını, kayalara resmettiler. Onlar Latmos’un ilk sakinleri, ilk sanatçılarıydı. Sonra bir gün bir kadın çıkageldi.. 

Latmos’u dünyaya duyuran arkeolog

“Türkiye’ye ve Latmos’taki Heraklia’ ya ilk kez 1971 yılında geldim. O zaman da Alman Arkeoloji Enstitüsü bursu ile Doğu Akdeniz Bölge’sini geziyordum. Bu seyahatim sırasında gördüğüm birçok antik bölge ve yerden en çok Heraklia harabeleri, özellikle de Latmos’un vahşi kayalık arazisi beni oldukça etkiledi.

13 yaşında, daha okul yıllarında iken arkeoloji eğitimi almayı diliyordum. Babamın, "Arkeolojinin Ekmeği olmayan sanat olması gerekçesiyle" karşı çıkmasına rağmen bunu yaptım. Latmos gençliğimde düşlediğim yerdi. Ancak bir gün bu düşün gerçek olacağını hiç düşünmemiştim."

Anneleise PESCHLOW’ un düşü, 1974 yılında gerçekleşir. "İkinci Vatanım" dediği, antik adı Latmos olan Beşparmak Dağların’ da ve Heraklia antik kentinde çalışmaya başlar.

Bugün Herakleia’da herkes Anneliese’yi tanıyor.

Kendisine üs olarak Zeybek Pansiyon ve Restoranı seçen Peschlow, yılın belirli aylarında Herakliea’ya gelerek Latmos Dağları’ndaki geçmiş bin yıllara yaptığı gezilere devam etmekte ve çalışmalarını belgelemektedir.

Bafa Gölünden Farklı Manzaralar  

Bodrum’a gelip giderken, kıvrıla kıvrıla kıyısından geçtiğimiz, bir zamanlar deniz olan Bafa Gölü ve çevresi, ancak mercek altına aldığınızda görülebilecek doğal zenginlikleri ve tarihi bir dokuya sahip. Olağanüstü bir doğa içinde yüzlerce çeşit kuşlarıyla dünyanın sayılı kuş izleme merkez, Latmos gibi bir uygarlığa ev sahipliği yapmış kutsal bir bölge ve bulunmaz bir bitki örtüsü.

Diğer sayfalarımızda bu bölgeye farklı yönleriyle göz atacağız ama gelin biz önce tarihinden başlayalım. Günümüzde karayolunun biraz daha güzelleşmesiyle, hızlarımızın artması nedeniyle gözümüzden kaçan bu yörede hemen Bafa Gölü’nün doğu kıyısında yer alan Herakliea, coğrafyacı Strabon tarafından hiç önemli sayılmamış. Ancak çağdaş arkeolog ve tarihçilerin çalışmaları sonucu elde edilen bilgiler kentin geçmişi hakkında bize daha doyurucu bilgiler sunmakta.

Alman ağırlıklı kaynaklar kentin en geç MÖ 5. yüzyılda Latmos adı ile kurulduğunu ve o dönemde bugünkü Bafa Gölü Ege Denizinin bir körfezini oluşturduğu için Latmos’un bir liman kenti olduğunu söylüyor. Karya hükümdarı Mauzolos tarafından fethedilen ve büyütülen kentin adının herakliea olarak değiştirildiğini söyleyen kaynaklar ayrıca Latmos Dağının kutsal olduğu inanışından da bahsediyorlar. Batıda deniz seviyesinden başlayarak doğuda dağın yamacında beşyüz metreye kadar yükselen kentin görkemli yapılarından ayakta kalanları, yapımcıların ne kadar azimli, yetenekli ve hünerli olduklarını açıkça sergiliyor. Bugün göle yakın köyde oturan halkın geçmiş hakkında bilgisi yok, ama yöreyi gezmeye gelenlere el işi dantel ve oya işlemeli başörtüsü satarak herakliea’nın tarihi mirasından turistik olarak yararlanmayı ekonomik etkinliklerine dahil etmişler. Herakliea, Kapıkırı köyü ile içiçe bir yerleşime sahip. Köylüler kimi yerde antik yapıların duvarlarını kullanmışlar, muhtemelen taşlarını da. Agora binasının üzerine çok yakın bir geçmişte ilkokul konduruluvermiş. Okula bakıyorsunuz öylesine bakımsız, öylesine rahatsız edici bir görüntüdeki, acaba terkedilmiş mi diye düşünüyorsunuz. Antik yapılardaki özeni günümüzde, üstelik teknolojinin vargücüyle boy gösterdiği günümüzde ne yazık ki göremiyoruz.

Herakliea insanı ile Kapıkırı insanı arasında sanki yüzyıllar var.

şžimdiki insanlar daha geri nedense. Köylüler yeni yeni uyanmışlar turizm konusunda. Daha köye otobüs girer girmez eline işlemelerini alan köylü kadınları çevrenizi sarıyor. Köyde heryerde olduğu yarım yamalak yabancı dilde yazılmış, market, otopark, tuvalet gibi lafları görüyorsunuz. Sonra işlemeleri satan köylü kadının peşi sıra gidiyorsunuz ve meclis binasında çamaşır yıkayan diğer köylü kadınlarla karşılaşıyorsunuz. Çamaşırları defne yapraklı su içinde kaynatıyorlar eski geleneklerine uyarak ama deterjanın kullanmadan yapamıyorlar. Çamaşırlar genellikle tarihi taşların üzerinde yıkanıyor. Keza koyunlar ve kümes hayvanlarıda herakliea ile Kapıkırı’nın tezatları arasında yaşıyorlar. Günümüzün insanıyla, eski insanın yaşamı arasındaki fark hayli tedirgin ediyor herakliea’da insanı. Birkere meclisleri olduğunu düşünmek bile uçurumun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.

Tepedeki Athena Tapınağı kalıntıları muhteşem. Öyle ciddi ciddi el sürülmemiş ve kazı yapılmamış herakliea’da. Kendini gün ışığına çıkaracak birilerini bekliyor olmalı Herkül. Öğle yemeğinin alındığı Agora Pansiyon-Restoran’daki iki genç herakliea’yı tanıtmak için seferber olmuşlar. Kendi pansiyonları ve Herakliea için broşürler bastırmışlar. Fuarlara katılmışlar yurtdışında ve gelen turist sayısında hayli artma olmuş. Geçtiğimiz yıllarda hizmete giren Club Natur Oliva’nın da çevreye katkısı çok olmuş. Alternatif tatil amaçlı otel ve bağlı bulunduğu şirket nedeniyle yurt dışında bastırılan kataloglar hayli tanıtıcı olmuş bölgeyi. Ancak bu denli turistik bir antik kentin, yaşayan insanlar tarafından böylesi pis ve düzensiz bir şekilde turiste sunulması doğrusu yenilir yutulur cinsten değil. Broşürler güzel, odalar da güzel kalınacak ama çevrenin düzensizliği ve bakımsızlığı heryerde karşımıza çıkıveriyor nedense. Çevrenin bu hali büyük bir hüzün de yaşatıyor turistlere. Kayalar içine ve gölün üzerine yapılan mezarlar üzerine saatlerce düşünüyoruz. Niye toprak değilde kaya diye.

Yüzyıllar var. şžimdiki insanlar daha geri nedense. Köylüler yeni yeni uyanmışlar turizm konusunda. Daha köye otobüs girer girmez eline işlemelerini alan köylü kadınları çevrenizi sarıyor. Köyde heryerde olduğu yarım yamalak yabancı dilde yazılmış, market, otopark, tuvalet gibi lafları görüyorsunuz. Sonra işlemeleri satan köylü kadının peşi sıra gidiyorsunuz ve meclis binasında çamaşır yıkayan diğer köylü kadınlarla karşılaşıyorsunuz. Çamaşırları defne yapraklı su içinde kaynatıyorlar eski geleneklerine uyarak ama deterjanın kullanmadan yapamıyorlar. Çamaşırlar genellikle tarihi taşların üzerinde yıkanıyor. Keza koyunlar ve kümes hayvanlarıda herakliea ile Kapıkırı’nın tezatları arasında yaşıyorlar.

Günümüzün insanıyla, eski insanın yaşamı arasındaki fark hayli tedirgin ediyor herakliea’da insanı. Birkere meclisleri olduğunu düşünmek bile uçurumun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Tepedeki Athena Tapınağı kalıntıları muhteşem. Öyle ciddi ciddi el sürülmemiş ve kazı yapılmamış herakliea’da. Kendini gün ışığına çıkaracak birilerini bekliyor olmalı Herkül. Öğle yemeğinin alındığı Agora Pansiyon-Restoran’daki iki genç herakliea’yı tanıtmak için seferber olmuşlar. Kendi pansiyonları ve Herakliea için broşürler bastırmışlar. Fuarlara katılmışlar yurtdışında ve gelen turist sayısında hayli artma olmuş. Geçtiğimiz yıllarda hizmete giren Club Natur Oliva’nın da çevreye katkısı çok olmuş. Alternatif tatil amaçlı otel ve bağlı bulunduğu şirket nedeniyle yurt dışında bastırılan kataloglar hayli tanıtıcı olmuş bölgeyi. Ancak bu denli turistik bir antik kentin, yaşayan insanlar tarafından böylesi pis ve düzensiz bir şekilde turiste sunulması doğrusu yenilir yutulur cinsten değil. Broşürler güzel, odalar da güzel kalınacak ama çevrenin düzensizliği ve bakımsızlığı heryerde karşımıza çıkıveriyor nedense. Çevrenin bu hali büyük bir hüzün de yaşatıyor turistlere. Kayalar içine ve gölün üzerine yapılan mezarlar üzerine saatlerce düşünüyoruz. Niye toprak değilde kaya diye.

Selena, ay tanrıçası. Her gece gölde yıkanan Çoban Endymion ‘a aşık olunca sevdiğini ay ışığında daha iyi görebilmek için ay ışığını daha da kuvvetli ışıtmış.

Anıtsal çeşme Selena’ya adanmış.

“Burada ne sevgiler, ne aşklar yaşanmış kimbilir” demekten insan kendini alamıyor.

 

Herkül’e adanan şehir

Herakleia Antik şžehri; Tanrı Herakles’e (Herkül) adanmıştır. Bir zamanlar kıyı kenti olarak deniz ticareti sayesinde önemli bir yere sahipken sonraları Büyük Menderes Nehri’nin alüvyonlarının Söke Ova’sını doldurması sonucunda denizle bağlantısı kesildiğinden, bugün olduğu gibi Bafa Gölü’nün Kuzey-doğu yönünde Beşparmak Dağları’nın güney eteğinde kalmıştır.

şžehrin etrafını 6.5 km çevreleyen şžehir surları ve üzerlerinde bugün bile izlenebilen altmışbeş adet kulenin Büyük İskender’in komutanlarından Lysimakkos tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Aynı döneme tarihlendirilen Athena Tapınağı da bugün antik kentin en görkemli yapısı olarak ayakta kalmıştır.

Zamanla denizle bağlantısı kesilen Herakleia eski ihtişamını kaybetmiştir.

Geç devirlerde Piskoposluk Merkezi haline dönüşmüştür. Herakleia’nın çevresinde adacıklar üzerinde kilise ve manastır kalıntıları görülür durumdadır. Antik şehirde henüz kazı yapılmamıştır.

Amelia Peschlow tarafından Beşparmak dağları ve çevredeki adalar üzerinde araştırmalar hala devam etmektedir.

Antik şehrin üzerine Kapıkırı Köyü kurulmuştur. Kentin önemli yapıları,

Agora, (Pazar yeri); Athena Tapınağı’nın doğusunda yer almıştır ve güney cephesi oldukça iyi durumdadır. Ortasına köy ilkokulu yapılmıştır. Büyük bir bölümü toprak altında bulunmaktadır. Dikdörtgen planlıdır. Yöresel taşlar kullanılarak yapılmıştır. Hemen hemen tüm yapılarda yöresel taş kullanılmış çok az mermer gözlenmektedir.

 

 

Meclis binası (Bouleuterion); Batı duvarı köy evlerinin duvarlarına bitiştirilmiştir. Dikdörtgen planlıdır. Oturma yerleri toprak altındadır. Tiyatro; Beşparmak dağlarının sırtına dayanmış güney’deki göle doğru inşa edilmiştir. Roma devrine tarihlendirilen tiyatronun sahne binası oturma yerlerine göre daha belirgindir.

Anıtsal Çeşme; Tiyatronun kuzeybatı tarafına bitişik olarak yapılmıştır.

Endymion Kutsal alanı; Yunan Mitolojisine göre Ay Tanrıçası Selene her gece gölde yıkanan Çoban Endymion‘a aşık olunca cobanı daha yakından görebilmek için Ay’ın ışıklarını gölün üzerine daha parlak aydınlattığı söylenmektedir. Baş Tanrı Zeus çobana ne istediğini sorduğunda çoban: ölümsüz olmayı ve uykuya dalmayı ister. Agoranın güneyindeki atnalı şeklinde ve önünde sütunları bulunan yapının Endymion’a adanmış bir kutsal alan olduğu sanılmaktadır.

 

 

Bizans Kalesi; Edmymion kutsal alanının güneyinde bir burun üzerine inşa edilmiştir.

Kaya Mezarları; şžehir surlarının güney ve doğu tarafında binlerce kaya mezarı hala görülebilmektedir. Bunlar doğal kayalara oyulmuş lahit şeklinde ve üzerleri aynı tür taştan kesilen kapaklardan oluşmaktadır. Hemen hepsinin kapakları açılmıştır.

 

 

 

 


Konu Yazarı :

Yorumlarınızı Yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Yazılar

Beach Modasının Yaratıcısı

Önceki Yazılar

Dj’ler… Müslüman Mahallesinde Salyangoz Satanlar

En Son Yazılarımızdan Seçmeler

Bodrum’un Sarnıçları

Bodrum’un Sarnıçları Bu yazı Bodrumlife Dergisinin Sonbahar 2022 Sayısında yayınlanmıştır. Yazı: Mimar Sedef Nazan DEVELİ