‘Çılgın kalabalıktan uzakta’

2609 Kez Okundu





Böyle bir yeri gördüğümüzde hemen aklımıza bu söz gelir. Thomas Hardy’nin ünlü romanının adı “Far from the madding crowd” yani “Çılgın kalabalıktan uzakta”… Sessiz sakin huzurlu yemyeşil… Etrafta kuş sesleri… Biraz tezek kokusu, uzaktan uzağa kuzuların sesleri ve dilini başlarda anlamakta yabancılık çektiğiniz köylüler… Çömlekçi köyünde bu anlatıma tam uyan Cliff Fraser ve Çiğdem Sarı’nın öyküsü köyleri gezerken başlamış…

 

“Özellikle Çömlekçi köyü diye düşünmemiştik, aradığımız bu civar köylerde yani Mumcular bölgesinde bahçesi de olan bir taş ev idi. Çömlekçi köyüne seyahat acentamız olmasından dolayı yaz aylarında sık sık köy turu için müşteri getiriyorduk ve ben ziyaret ettiğim her eski taş eve aşık olup herkese satılık ev aradığımızı söylüyordum.

Derken bir gün bu evi duyduk.

Cliff ve ben Eylül sonu akşam saatlerinde hava kararmak üzere iken evi görmeye geldik. Daha bahceye girer girmez işte aradığımız dedik. Manzara muhteşem, evin konumu çok güzeldi ayrıca Bodrum ve havaalanına çok yakındı.

 

Eğer bana neden Bodrum civarı köyler değilde burası derseniz, Cliff ve ben gerçek, doğal köy hayatı peşindeydik, ayrıca Bodrum’un şehir ortamından uzaklaşmak istedik.

 

Biz evi görür görmez çok beğenmiştik, iki gün sonra bir akşam ev sahipleriyle konuştuk ve ertesi günü satın aldık. Ev sahipleri inanılmaz cana yakın bir aile idi. Onlarda bizi görür gormez “evi bu kişilere verebiliriz” diye düşünmüşler. Bizden önce eve talip olan birileri varmış. Osman amca, ev sahibimizin kocası satış için onlara söz vermiş fakat asil ev sahibi Melek teyze kişileri hiç sevmemiş ve tapuya gidelim dedikleri gün de dağa kaçmış “ben annemden kalan evi bu kişilere satmam” diye. Konuyu bize anlattıkları zaman Cliff ile çok güldük. Melek teyzenin daha yeni polis okulunu bitirmiş genç kızı trafik kazasında vefat etmiş o yüzden bize evi bir şartla sattılar, “ben onlara kızlarının eksikliğini hissettirmeyeceğim ve onlara sahip çıkacağım”… İşin bu tarafı da çok onur verici ama öte yandan da çok üzücü tabii. O gün bugündür sık sık görüşürüz.

 

Ayrıca başka bir konu daha var size anlatmam gereken; Melek teyze ve bir erkek kardesi bu evde doğmuşlar, babaları onlar daha çocukken askere gitmiş ve bir daha geri dönmemiş, annesi hergün asker yolu beklermiş, geçimleri ise tarım ve her evde olan bir kaç baş hayvan. Birgün hep birlikte dağa gitmişler. Buralarda dağda dereler akar, yaz dahi suyu eksilmeyen göletler vardır ve zakkum ağacıda suyu çok sevdiği için bu civarda oldukça boldur. Melek teyzenin erkek kardeşi bir zakkum dalı koparıp annesine “bizimde evimizin bahçesinde bu ağaclardan yetişsin” demiş ve eve gelince bahçeye dikmiş. Bir gün sonra erkek kardeşini kuyruklu akrep sokmuş ve kurtaramamışlar. Fakat aradan geçen zaman da farketmişler ki çocuğu akrebin soktuğu yerde zakkum ağacı yetişmiş. Çocuklarıyla özdeşleştirmişler ağacı. Evi aldığımız zaman kesilmemesi istenen bu ağacı aynen koruduk. Cliff ve ben, ağaçları ve çiçekleri zaten cok seviyoruz, evi yaparken var olan hiç bir ağaca zarar vermeden inşaatı planladık.

 

Evimiz 5 yıl once aldığımızda 100 yaşındaydı ve 15 yıldır kullanılmamıştı

 

Evin restorasyonuna Kasım ayında başladık ve 5 ayda bitirip Mayıs ayında yaşamaya başladik. Belli bir aşamayı geçirdikten sonra hergün Bodrum’dan gelmek işlerin yürümesine yetmiyor. Bu yüzdenevin eksiklikleri biryandan içinde yaşayarak bitirmeyi planladık . O gün bugündür hala yapılacak işlerimiz var..

Cliff’in mimar olması ve İngiltere’de bir çok eski evi restore etmesinden gelen tecrübeleri bizim işimizi çok hafifletti. Mesalâ misafir yatak odasının çatısını olduğu gibi 20 cm yukarıya kaldırdı. Bu hem buradaki işçileri hemde köy halkını çok şaşırttı. Evin restorasyonunda orijinallğini bozmadan ve evden çıkan bir taşı yada bir tahtayı ziyan etmeden değerlendirdik. Evden çıkan malzemeler yeni eklediğimiz bölüme yetmeyince köy köy dolaşıp kerpiç evlerden çıkan ahşapları satın aldık. Evi dekore ederken Cliff ve ben hep eskiye önem verdik. şžanslı tarafımız her ikimizde eski ve antikayı çok seviyor olmamız. Bu arada da tabii modern yaşamın getirdiği tüm yenilikleri de unutmamıştık. Eski ile modern yaşamı cok uyumlu bir şekilde kullandık.

 

Benim için evin her noktası çok özel, herhangi bir ayrım yapamıyorum, Yağmurlu bir havada şöminenin karşısında oturup sıcak şarabımı yudumlarken salonumu, sabah erken kalktığımız bir saatte mutfak şöminesini yakıp orada kahvaltı yapmak, kışın soğuk havada üstü cam çatı olan sera odamızda güneşin sıcaklığını iliklerimizde hissederek kahvaltı yapmak, yaz akşamlarında üst balkona uzanarak dağdan gelen çam ve kekik kokuları ile birlikte yıldızları seyretmek huzur verici, anlatılmaz bir haz.

 

Cliff: Çiğdem’in anlattığı gibi benim özellikle çok sevdiğim bir bölüm yok. Her odanın fonksiyonları ve kullanım tarzı bir diğerinden çok farklı. Benim favori yerim ise nar bahçesi. Burası bahçenin batısında çok büyük bir dut ağacının altında oturma alanımız, masa ve sandalyelerin bulunduğu yer. Buradan evin tüm konumunu rahatça görebiliyorsunuz, balkonlar, bahçe, sebze bahçesi ve muhteşem bir Karaova vadi manzarası.

 

Tabi ki bahçemiz var mevsimsel sebze ve bazı meyveleri kendimiz yetiştiriyoruz. Yetiştirdigimiz sebzeler bizim ihtiyaçlarımızı fazlasıyla karşılıyor, ihtiyaç fazlası sebzeleri de anneme götürüyorum bütün komşulara dağıtıyor. Küçük günlük alışverişleri buradan bakkaldan yapıyoruz, fakat genelde iş dönüşü Bodrum’dan temin ediyoruz. Her Pazar günü sabah erken saatlerde başlayıp 11:00 civarında son bulan Mumcular pazarımız var. Gezmesi ve alışverişi çok keyifli ve ucuz. Çünkü ürünleri birebir üreticiden alıyorsunuz, peyniri meselâ, tadarak buradan alıyoruz.

 

Komşularımiz çok sıcak ve yardımsever insanlar, bir sabah uyandığınızda kapıda taze sağılmış sıcak süt buluveriyorsunuz. Sizi çok mutlu ediyor bu, yani karşılık beklemeden vermek biliyorsunuz şehir hayatında böyle bir şey yaşamak olanaksız.

 

Her bir komşumun geçim kaynağı halı dokumanın yanı sıra çiftçilik. Zeytin zamanı zeytin toplayarak ihtiyaç fazlazı yağı satıyorlar. Onun dışında yetiştirilen sebzeler kendi ihtiyaçlarını karşılıyor. Bir de her evin büyük baş hayvanı var. Süt, yoğurt, peynir ve tereyağ elde ediyorlar.

 

Köyde öyle ilginç kişilikler yok, herkes kendi halinde kendi geçim derdine düşmüş durumda. Köyümüzün geçim kaynağı, halıcılık, hayvancılık ve çiftçilik. Bir de seracılık var sebzeler yetişiyor Bodrum ve Milas pazarına gelen bir çok sebze bizim köylüler tarafından temin ediliyor.

 

 

Eğer bir gün köy halkı seracılığı bırakırsa sanırım aç kalırız. Seracılık o denli çok önemli.

 

Köyümüzde 350 kadar ev var. Yaşayan kişi sayısı 900 civarı. Yani kalabalık bir köy fakat ben tüm koy halkını tanımıyorum. Yalnızca yakın komşularımı tanıyorum. Okuma yazma iyi durumda, hemen hemen her genç Bodrum ve Milas’a çalışmaya gidiyor.

 

Tek sorunumuz var genç kızlarımız? Evlenip

Bodrum ve Milas’a gitmek istiyorlar… Hiç birisi köyde kalıp halı dokumak istemiyor. Bu durumda sanırım el dokuma halılarımız da rafa kalkacak yapacak kimse kalmayınca.

 

Zorlukları ne böyle bir evde ve köyde yaşamanın? Sık sık kesilen elektrik ve internet bağlantısı dışında sorun yok. ADSL hattı bir kaç ay önce geldi o yüzden sürekli kopmalar yaşıyoruz. Tek sorun bu.

Gündoğan’da bir Köy evi             “Eski bir Gündoğan eviydi.. Amacımız bir kır evi yapmaktı… Sıvalarını temizlemeye başlayınca alttan taş yapı çıkmaya ardından da ortada ana yapı çıkmaya başladı.

Geleneklere bağlı olarak ortadaki nüve etrafında büyük olasılıkla çocuklar için yapılmış odalarla büyütülmüş bir yapıydı. Biz ana binayı ele alarak kendimize bu kez kır evi

yerine aslına uygun bir köy evi yapma yolunu seçtik ve yaşam tarzımıza uygun

bir hale getirdik burayı…”


Konu Yazarı :

Yorumlarınızı Yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Yazılar

Dibeklihan Sanat Köyü

Önceki Yazılar

Gündoğan’da Sabri Nuray ve Gılman Gencel Köy Evi

En Son Yazılarımızdan Seçmeler

Bodrum’un Sarnıçları

Bodrum’un Sarnıçları Bu yazı Bodrumlife Dergisinin Sonbahar 2022 Sayısında yayınlanmıştır. Yazı: Mimar Sedef Nazan DEVELİ