Öykü: Bir Var Bir Yok Sözün bittiği bir an geldi…

1914 Kez Okundu





Öykü: Bir Var Bir Yok      Sözün bittiği bir an geldi…

 

 

Hep olduğu gibi bir akşam yemeğiydi. Uzun zamandır biraraya gelmeyen Leyla ve Elif gerekli gereksiz her şeyi birbirlerine anlatıp duruyorlardı.

Sözün bittiği bir an geldi.

Elif sessizliği bozdu: “Burçin’in ölümünü bir türlü kabul edemiyorum”.

 

 

 

Burçin ve ölüm..

 

 

 

Bu iki kelimenin yan yana gelişini bu kadar garipsediklerine şaştılar. Oysa biliyorlardı..

 

 

 

Bundan sonrası hep olduğu gibi bir akşam yemeği değildi artık.

 

 

 

“Nerede peki şimdi o?”

 

 

 

“Marmaris’te.”

 

 

 

Hastalığı yüzünden ailesi uzunca bir süre bakmıştı Burçin’e. Burçin’in Bodrum’da yaşadığı evi aylardır boştu. Son günlerini ailesinin yanında Marmaris’te geçirmişti.

 

 

 

“Neden Bodrum’a gömmediler onu” diyemedi Leyla.

 

 

 

Bilmiyordu zaten Elif de..

 

 

 

Burçin on yıl kadar önce Bodrum’a geldiğinde, yeni bir hayata başlayacağı için duyduğu heyecan Elif ve Leyla’ya iç geçirtmişti. Öff, yine Bodrum’da kendini arayan bir kadın.

 

 

 

Bari âşık olduğu barmen terk ettiği kocasından bir nebze yakışıklı olsaydı. Hiç değilse eğitimli filan birisi olsaydı. Değildi.. Burçin “âşık oldum” diyordu. Çok klişe bir aşktı doğrusu; kocasını terk eden otuzlu yaşlarda kendini arayan kadın ve ünlü sahil kentindeki barmen.

 

 

 

“Bana çok değer veriyor” diyordu Burçin, “kuşlar gibi hafif hissediyorum kendimi, hiç bir şey yapmak zorunda değiliz birbirimiz için, öylece gözlerime bakıp ellerimi tutsun yeter”.

 

 

 

Barmen Burçin’e tutulmuştu.

 

 

 

Bağlılık; öncesi ve sonrası olan bir çağrışım. .

 

 

 

Burçin’in yepyeni hayatına göre ağır bir yük.

 

 

 

Bitti tabii ki. Zavallı Barmen.

 

 

 

Yalnızlığını seviyordu Burçin; evini, avlusunu, taş duvarlarını.. Pazara çıkmayı, yemek yapmayı..

 

 

 

Başka aşklar da yaşadı. Pek çok kadının beğeniyle baktığı kocası geri dönmesi için hayatını bile değiştirmeye razıyken, aradığı neydi? Hoş, Elif ve Leyla bunu düşünmeye bile değer bulmuyordu, bu kadar kafa yorulacak şey varken… Bulmaktan mı umudu kesmişlerdi, aramaktan mı vaz geçmişlerdi, yoksa bulmuşlar mıydı da aramıyorlardı? Burçin öyle değildi. Yeniden ve yeniden deneyecek umudu ve cesareti vardı her defasında. Ama hırpalanıyordu. Ufacık tefecik cüssesine sığmayan parıltısıyla kaç kez karanlıklarda kaldı, kendi ışığının titrek alevi kimselerce fark edilmeden.

 

 

 

Leyla, onu son gördüğü yeri, Burçin’le kuafördeki karşılaşmalarını hatırladı. Fön makinesi seslerinin birbirine karıştığı mekânda tanıdık bir ses duyup merakla başını çevirdiğinde yan koltuktaki Burçin’i görüp şaşırmasını…

 

 

 

Uzun süredir görüşmemiş olsalar da Burçin’in gözlerinden yaşlar boşanması abartılı gelmişti ona.

 

 

 

Bazan kalbimizde taze bir acı yanıyorsa hâlâ, eski bir dostla karşılaşmak o acının olmadığı zamanlara ait özlemi ortaya çıkarır ya, ve sonrasındaki pişmanlıkları hatırlatır insana, öyle bir duygu olmalı diye geçmişti aklından. Ama Burçin’in gözlerine baktığında gördüğü keder, silmişti bu izlenimi. Başka bir şeydi, insanı tamamen saran bir keder, ne olduğunu bilemediği. Burçin’den kendisine akan duyguyu anlamaya çalışırken,

 

 

 

“Uzun zamandır tedavi görüyordum, yoktum buralarda” demişti Burçin, Leyla’yı biraz daha şaşırtarak..

 

 

 

“Öyle mi, bense neden artık görüşemiyoruz diye düşünüp ‘bu kez ben aramayacağım’ diyordum”

 

 

 

Leyla söylediğinin yarattığı hüznü onun gözlerinde fark ettiğinde, başka bir söz bulamamıştı söyleyecek. Doğru, içerlemişti Burçin’e, ortadan kaybolduğu için, arayıp sormadığı için.

 

 

 

Hasta olabileceği aklına gelmemişti, öyle sağlıklı görünürdü ki.. Yaşam doluydu Burçin, pozitif bakardı her şeye.

 

 

 

“Saçlarım uzadı bile, bak!”

 

 

 

Leyla aklına gelenin o olduğuna inanmak istemediği hastalıktan emin olmuştu, Burçin’in bu sözüyle. İçinde birden yükselen alevleri fark ettirmemeye çalışmıştı.

 

 

 

“Saçlarında ne var ki, çok güzel görünüyorlar. Tedavin bitti ama değil mi, geçti hastalığın, iyileştin?

 

 

 

“Geçti çok şükür. Ne zor günlerdi.. İyiyim artık, yeniden buradayım. Yürüyorum, geziyorum, kuaföre bile geldim bak. Ee sen nasılsın?” diye sürmüştü sohbet.

 

 

 

Leyla sonraki günlerde bir kaç kez aramıştı onu, konuştular ama görüşemediler. Yeniden hastalandığında ise ulaşılamadı cep telefonundan. Neredeydi, hangi hastanedeydi bilen yoktu. Bilseler ne yapabileceklerdi? Onu son kez görebilmeye cesaretleri var mıydı?..

 

 

 

Ölüm haberi ulaştığında, onu uğurlayacak zaman çoktan geçmişti. Yoktu artık Burçin..

 

 

 

Bir varmış bir yokmuşla başlayan mutlu masallar gibi bitememişti bu öykü. Bir varmış ne çabuk geçmiş, bir yokmuşa gelinmişti; fark etmek, kabul etmek ve anlamanın en zor olduğu… Masalların daha başında “bir varmış bir yokmuş” denmesi, yaşam denen masalın değiştirilmesi imkânsız gerçeklerinin varlığına bilgece işaret etmek midir, bilinmez.

 

 

 

Akşam yemeği sohbetlerini tamamlayıp, evlerine vardıklarında, Burçin’in boş evine birileri yerleşmeye başlamıştı bile.

 

 

 

Bir varmış zamanıydı yeniden, birileri için…

 

 

 

 

"Doğa İçin Mücadele Etmekten Tek Başınıza da Kalsanız Vazgeçmeyin!"              Sözün bittiği bir an geldi…June Haimoff Breakfast with Captan June adlı kitabının Bodrum’daki imza gününde

 


Konu Yazarı :

Yorumlarınızı Yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Yazılar

Kadının Güç Sembolü Güner Kuban

Önceki Yazılar

Caretta’ların kurtarıcısı Kaptan June’un Bodrumlulara Mesajı

En Son Yazılarımızdan Seçmeler

Bodrum’un Sarnıçları

Bodrum’un Sarnıçları Bu yazı Bodrumlife Dergisinin Sonbahar 2022 Sayısında yayınlanmıştır. Yazı: Mimar Sedef Nazan DEVELİ