Yaşamını Turgutreis’te sürdüren Osman Necmi Gürmen ile bir söyleşi

3828 Kez Okundu

İkbal Çiğdem Damar
21 Ekim 2011
Bodrumlife Dergisi

 “Benim bütün isteğim, arzum ezber bozmak!”

Yaşam öyküsünü okuduğunuzda eminim siz de Osman Necmi Gürmen’in nasıl bu kadar çok ilginç şeyi dolu dolu bir arada yaşadığına şaşıracaksınız. Kendisini pek çok sıfatla anabiliriz; aşiret reisi, ilçe parti başkanı, gazete yurtdışı muhabiri, paşa torunu, turizmci, denizci vesaire… Fakat dikkatimiz onun şimdi Halikarnas Disko olan mekânı ilk önce otel olarak inşa etmesine ve 10 yıl boyunca işletmesine yöneliyor. Aynı zamanda Bodrum’da ticari amaçla Mavi Yolculuk düzenleyen ilk kişilerden birisi o.

Fakat bana kalırsa böyle bir hayata sığdırdığı en önemli şey, yazdığı kitaplar. Fransız Gazeteci ve Yazar Francoise Xenakis’den alıntılayacak olursak “Osman Necmi Gürmen’in yazısı konuşuyor, patlıyor, dokunuyor!”. L’echarpe d’iris adlı ilk romanını Fransız dilinde yazdığını ve kitabın Fransız yayıncı Gallimard tarafından yayınlandığını hatırlarsak bu sözlere şaşırmamak gerek.
2006’da yayınlandığında ülkemizde çok satanlar listesine giren Râna’yı hatırlarsınız.
Roman 1905-1928 yılları arasında İstanbul’da geçerken arka fonda o dönemin İstanbul’unu ve olaylarını izliyoruz. Râna aklı ve çelişkileriyle inançlarımızı, kendimizi sorgulatıyor bize. Tam da yazarının söyleşimizde dediği gibi: “Benim bütün isteğim, arzum ezber bozmak!”
Derin bir tarih araştırması ve bilgisiyle yazdığı son romanı Neydi Suçun Zeliha?’da ise Haçlı Seferlerine, 1095 yılına uzanıyor. Hasbelkader Urfa’da bir araya gelmiş farklı dinlere sahip 5 kişinin kendilerini içinde buldukları çelişkili durumu, kadim doğa dinlerin-
deki tanrıça, bereket sembolü olan kadınla tek tanrılı dinlerde yeri tamamen farklılaşan kadını ve günümüzde bile gündemi meşgul eden pek çok şeyi anlatıyor.
İzlenimim ve dileğim odur ki Osman Necmi Gürmen hayatının son dakikalarına kadar yazı yazmaktan ve araştırma yapmaktan vazgeçmeyecek ve vazgeçmesin sakın.

Bu satırlarda ancak Osman Necmi Gürmen ve Bodrum ilişkisine kısaca yer vermek mümkün oldu, bu yüzden daha fazlasını merak edenlere Ayşe Arman’ın Osman Necmi Gürmen ile yaptığı ve 21 Mart 2010’da Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan söyleşisini okumalarını tavsiye ederim.

Şimdi gelelim, yazarımızın kendi ağzından anlattıklarına. Bakalım Bodrum’a nasıl ve ne zaman gelmiş? Hangi rüzgâr onu Bodrum’a atmış?

 

Avram Yokuşu’ndan
Bodrum’a geliş

“Ben Bodrum’a ilk 1966 yılında geldim. Baba tarafım şarklıdır, başımızdan bin bir türlü kan davası geçti, yazılarımı sakin bir yerde yazmak ve biran önce oturup yazılarıma başlamak istiyordum. İstanbul’a gitmek üzere yola çıktım, Mersin’den sonra kıyı kıyı giderken pek fazla kimsenin tanıyıp bilmediği ücra bir köy olan Bodrum, sapa geldi ve uğramadan geçtim. O zamanlar Denizyolları’nın İstanbul Antakya seferini yapan gemisi Bodrum’a da uğruyor ve gidenler anlatıyorlardı ‘Bodrum diye bir yer var mutlaka gidin görün’ diye. Rahmetli teyzem de İstanbul’a döndüğümde bana sordu ‘Bodrum’a gittin mi, gördün mü?’ diye. Ben ‘çok sapa geldi, uğramadım’ dedim fakat bir süre sonra Bodrum’a gelmek üzere yola çıktım. O zamanlar yollar çok kötü, yanlışlıkla Bodrum diye Güllük’e gittim, geri döndüm, derken Avram Yokuşu diye bir yer var, Bodrum’a gelmeden önce, orayı da geçtikten sonra sonunda Bodrum’a geldim. ”

– Avram Yokuşu mu? Avram Galanti* ile bir ilgisi var mı?

Hayır, hiç ilgisi yok. Ben size neden öyle dendiğini anlatayım. Eskiden burada şimdiki gibi yol mol yok, köhne otobüsler buradan yola çıkarlar Milas’a giderler, giderken de bir yokuş vardır saatlerce dönersin dönersin bitmez, o yokuşu geçerlerdi. O yokuşun bir de inişi vardı ve bir gün o eski otobüsün freni patlıyor oradan inerken. Yolculardan Avram Bey diye birisi paniğe kapılıp kendini otobüsten aşağı atınca kafasını çarpıp ölüyor. Bu yüzden o yokuşun adı Avram yokuşu olarak kalıyor.

 

– Nedense artık hiçbirimiz bilmiyoruz böyle bir yerin varlığını.
Avram Yokuşu’ndan sonra tepeye vardığımızda bir de baktım karşımda ışıl ışıl bir yer “tamam” dedim “geldik, Bodrum’u bulduk” ama meğer orası Kos imiş. O zaman nerde Bodrum’da elektrik? Lambalarla aydınlanıyordu herkes. Bir kaç yıl sonra mazotla çalışan bir motor alındı belediyeye fakat o da gecede 2 saat elektrik veriyordu sadece. Otel filan yok, Artemis Pansiyon diye bir pansiyon vardı –  şimdi hâlâ var Artemis Pansiyon- Dereağzı’nda (Azmakbaşı), o kadar. Orada yer yoksa gelenler tek tük ev pansiyonlarda kalıyordu. Bir de çarşıda iki köfteci dükkânı vardı. Birisi Hasan Subaşı ve Ramazan Subaşı kardeşlerinki diğeri de Kasa’nın İsmail’in köfteci dükkânı.

 

İsmail Kasa’nın lezzetli köfteleri

İsmail Kasa köfte hamurunu yoğurur, pilavını yapar, sonra her şeyi öylece bırakır giderdi. Gelenler köftelerini ızgarada pişirirler, pilavdan alırlar ve gönüllerinden ne koparsa oraya kumbaranın içine atıp giderlerdi. Sonradan İsmail Kasa Bodrum’da ilk kaptan ehliyetini alan kişi oldu.
Ben buraya geldiğimde durum buydu. Otel açmak gibi bir niyetim filan yoktu. Sakin bir köşede yazılarımı yazmak istiyordum. Şeytan dürttü herhalde, burada oturup yazı yazacağıma gittim otel kurdum.

Halikarnas Disko’yu 1966’da otel olarak inşa edip kuran ve işleten kişi

 

-Bodrum’un ilk akla gelen eğlence yerlerinden biri olan Halikarnas Disko’yu 1966’da otel olarak inşa edip kuran ve işleten kişi sizsiniz. Nasıl oldu bu?

Ben o zaman Artemis Pansiyon’da kalırken karşımda bir de baktım çok güzel bir yarımada duruyor. Gözüm takıldı. Sordum soruşturdum, orada Bodrum’un eşrafından Nalbantoğlu ailesinin oturduğunu öğrendim. Gittim Ali Nalbantoğlu ile görüştüm “satar mısınız, yoksa kiraya mı verirsiniz?” diye sordum. Bende biraz bezirgânlık olsa satın alırdım orayı fakat almadım. Konuştuk, anlaştık. Yaptıklarımı kira süresi sonunda mülk sahibine bırakmak üzere otel yapmam için 10 yıllığına kiraya verdiler. Bunu duyan birçok kişi bana “deli” dedi fakat yabancıların seçip beğendiği çok da sevimli 70 yataklı bir otel yaptım orasını. Halikarnas Otel böyle başladı. Zaten yılın büyük bir bölümünde yurtdışındaydım, ayrıca Almanya’ya Fransa’ya gidip görüşmeler yaparak ecnebi turistlerin Halikarnas Otel’e gelmesini sağladım. Kira sürem dolduğunda yani 10 yıl sonra Turgut Nalbantoğlu kendisi işletmek istedi.  Ona bıraktım. Dışarıdan göründüğü gibi kolay bir iş değildir bu. Nitekim Turgut Nalbantoğlu işletmeciliği fazla sürdürmedi. Bir yıl sonra şimdiki işletmecisi olan ve Siverekli olduğum için buraya gelmeden önce babasını da tanıyor olduğum Diyarbakırlı Süleyman Demir’e devretti.

Bodrum’u Bodrum yapan, coğrafyası ve Bodrum halkının müttefikliğidir

 

-Sizce Bodrum’u Bodrum yapan nedir?

Bence Bodrum’u Bodrum yapan iki şeyden birincisi coğrafi konumu ve güzelliğidir. Bir diğeri de halkının dışarıdan gelenlere karşı müttefik oluşu. Anadolu’yu gezdiyseniz bilirsiniz, misafirperverdirler fakat bir mesafe vardır arada, uzak dururlar, hissedersiniz. Hâlbuki Bodrumlular öyle değildir, size sadece evlerini değil kalplerini de açarlar. şžakalaşırlar, beraber gülersiniz. Müttefiktirler. Benim için Bodrum’u Bodrum yapan bu ikisidir öncelikle.

Bodrum yarımadasının en güzel yeri Gümüşlük

-Bodrum yarımadasında en çok nereyi beğeniyorsunuz?
Gümüşlük’ü beğenirim. Bodrum yarımadasında ilk defa oradan arazi aldım yıllar önce fakat satmam gerekti ve sattım. Şimdi eski hali pek kalmadı, tüm sahili birbiriyle iç içe balık restoranlarıyla doldu. Neredeyse balık istifi oturulan o lokantalar olmasa daha çok severdim Gümüşlük’ü.

 

D-Marin dünya standartlarının ötesinde bir hizmet veriyor

-Paris’te yaşıyorsunuz. Oradan baktığınızda bir turizm merkezi olarak Bodrum nasıl görünüyor?

“Bir kere şunu söylemek lazım, dışarıdan bakınca Türkiye ekonomik açıdan olsun, yenilikler açısından olsun çok iyi görünüyor. Atağa kalkmış bir ülke. Örneğin biz eşimle Fransa’dan buraya teknemiz Papirüs ile geldik, D-Marin’de kalıyoruz ve marina hizmetlerinden çok memnunuz. Marina’ya girerken veya çıkmak için hareket ettiğimizde her zaman görevliler bir olumsuzluk yaşanmaması için gözetimde oluyorlar. Sadece bu değil, her açıdan çok iyi hizmet verilen bir marina D-Marin. Uzun zamandır buradayız ve ne bir hırsızlık ne bir vukuata rastlamadık. Fakat Fransa’da üstelik dünyanın en iyi marinalarından olduğu söylenen ve hizmetleri çok pahalı olan bir marinada teknemiz soyuldu ve hiç kimse sorumluluk almadı. Bu sadece bir örnek, bunun gibi pek çok şey anlatabilirim size. ”
Sohbetimiz sadece yukarıda yazılanlardan ibaret değil elbette. Osman Necmi Gürmen’in anlattıklarının hepsi yazılmaya değer şeyler olmasına rağmen ne yazık ki yerimiz bu kadarına elveriyor. şžimdi o Paris, Pigalle’de yeni kitabı için hummalı bir çalışma içinde yazmayı sürdürürken bizlere de yeni kitabını merak etmek ve yayınlanacağı günü beklemek düşüyor.

* Avram Galanti Bodrumlu: (4 Ocak 1873, Bodrum – 8 Ağustos 1961, İstanbul), Yahudi asıllı Türk eğitimci, siyaset adamı ve Türk milliyetçisi. Soyadı Kanunu ile Bodrumlu soyadını almıştır.

 

Yaşam Öyküsü

Osman Necmi Gürmen, 1927 yılında doğdu. Siverekli Hacı’an (Bucak) Aşireti’nin reisi Osman Paşa’nın torunudur. İlkokulu Göztepe Taş Mektebi’nde okudu. 1946 yılında Saint Joseph Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra öğrenimine devam etmek için Fransa’ya gitti.
1952 yılında Türkiye’ye döndü ve 1966’ya kadar Siverek’te yaşadı. Aşiretin iki kolu arasındaki kan davası nedeniyle zor seneler geçirdi. Siyasete girerek Adalet Partisi’nin Siverek ilçe başkanı oldu. Kan davasını sonlandırmak için alınan karar gereği Siverek’i terk etti. Fransa’ya giderek Hürriyet Gazetesi’nin Paris muhabiri oldu, sekiz yıl kadar muhabirlik yaptı. Bodrum’a yerleşti, bir otel kurdu ve 10 yıl otel işletti. 1976’da Bodrum’dan ayrılıp Fransa’ya yerleşti ve romanlarını yayımlamaya başladı.
Fransızca kaleme aldığı ilk roman L’echarpe d’iris 1976 yılında Paris’te Gallimard tarafından basıldı. 1977 yılında Hürriyet Yayınları tarafından Ebem Kuşağı adıyla yayımlandı. 2003 yılında Menler yayınları, eseri Delibozuklar Çiftliği adıyla yeniden yayımladı.
Gürmen ikinci kitabını Türkçe olarak ele aldı. Kılıç, Uykuda Vurulur adlı roman, 1978’de Hürriyet Yayınları tarafından basıldı. 1979’da eser, Fransızcaya çevrilip L’espadon adıyla Gallimard tarafindan yayımlandı. 1981’de Norveççeye çevrilerek Oslo’daki Aschehoug Yayınevi tarafından Sverdfisken adıyla basıldı. Engin Cezzar, bu kitabı filme çekme girişiminde bulundu ancak proje gerçekleşmedi. 2003 yılında Menler Yayınları Kılıç Uykuda Vurulur’un yeni baskısını yaptı.
Osman Necmi Gürmen, ikinci romanından sonra yazmaya uzun süre ara verdi. Doksanlı yılların başında Fransızca olarak yeni bir roman yazmaya girişti. 16. yüzyıldaki Akdeniz’i konu edinen bir roman yazdı. Ancak bu romanı önce Türkçe yayımlamaya karar verdi. Kitabın çevirisi sürerken 2006 yılında annesinin hayatını anlattığı Râna adlı romanı yayımlayarak edebiyat dünyasına döndü. Bu roman, “Çok Satanlar ” listesine girdi. 16. yüzyıl Akdenizi’nin romanı Mühtedi ise Mart 2007’de yayımlandı. Yazar, 2008 yılında “Kılıç, Uykuda Uyur” romanını yeniden kaleme alarak Ah Vre Sevda adıyla yayımladı.

 

Osman Necmi Gürmen, halen Paris-İstanbul-Bodrum üçgeninde yaşıyor.

 

Osman Necmi Gürmen’in Kitapları

•L’echarpe d’iris (Gallimard) (1976)
•Ebem Kuşağı (Delibozuklar Çiftliği) (1977, 2003)
•Kılıç, Uykuda Vurulur (Hürriyet Kitap, Menler) (1978, 2003)
•L’espadon (Gallimard) (1979)
•Sverdfisken (Aschehoug) (1981)
•Delibozuklar Çiftliği (Menler) (1981)
•Râna (Kanat Kitap) (2006, 2007)
•Mühtedi (Kanat Kitap) (2007)
•Ah Vre Sevda (Kanat Kitap) (2008)
•Saint Michel ‘in Develeri (Kanat Kitap)(2009)
•Neydi Suçun Zeliha (Everest Yayınları)(2010)

 

Konu Yazarı : İkbal Çiğdem Damar

Yorumlarınızı Yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Yazılar

Deniz mevsimi bitti. Şimdi kırlara açılma zamanı… Farilya Çiftliği

Önceki Yazılar

LVZZ bir otelden çok bir şehir kulübü. Buluşma yeri.

En Son Yazılarımızdan Seçmeler

Bodrum’un Sarnıçları

Bodrum’un Sarnıçları Bu yazı Bodrumlife Dergisinin Sonbahar 2022 Sayısında yayınlanmıştır. Yazı: Mimar Sedef Nazan DEVELİ