Gündoğan’da küçük bir gezinti

2286 Kez Okundu





Gündoğan’da küçük bir gezinti

 

Olasıdır Gündoğan’a ilk kez geliyorsunuz… Benim Marmaris’e gidişim de öyle olmuştu. şžaşırmıştım güzelliğine… Cennet gibiydi… Denize kadar sarkan ormanlar, pırıl pırıl bir deniz göl gibi… On yıl sonra gittiğimde hepsi bitmişti…

O yüzden Gündoğan’a ilk kez geliyorsanız sakın buranın tabii güzelliklerine, geçtiğiniz sokaktaki gördüğünüz güzel eve, kıyıdaki balıkçı iskelesine aldanmayın. Muhtemelen bir sonraki gelişiniz de bunlardan biri veya hepsi yokolmuş olacak ve burası sıradan özelliği olmayan bir belde haline dönüşecek. Tıpkı Marmaris gibi…Tıpkı Bodrum gibi…

 

Gündoğan, eski adıyla Farilya. Günün doğduğu yer… Güzel şirin bir koy… Koyun her bir yanını gittikçe kapatan o salgın hastalık, kanser gibi büyüyen ev yapma merakı olmasa, ya da “duralım bakalım biz buraya bu evi yapıyoruz ama herkes bizim gibi yaparsa buranın şirinliği kalır mı?” diye sormadan sözüm ona doğanın en güzel yerine ev yapma yarışı ile yokolmaya yüz tutmuş bir Gündoğan’a yazık olmakta… Bodrum’un merkezine olduğu gibi, Türkbükü’ne ve diğer yerlere olduğu gibi… Arsızca büyüyen evler olmasa tıpkı bizim geçen akşam İngiltere’den gelen misafirimiz Tania ile gezdiğimiz duyguları yaşarsınız…

Güzel bir sahil, bakımlı bir yol… Yolun kıyısına dizilmiş güzel görünümlü restoranlar.. Karşınıza çıkan içinde ineklerin, danaların otladığı boş arazi, sonra küçük bir dere, üzerinde şirin bir köprü… El işlerini sergileyen ama nedense artık birazda kabak tadı veren az çeşitlilik, az yaratıcılık işi ürünler hatta çin malı hediyelikler… Ama olsun gene de güzel şeyler…

Az ilerisinde güzel müzik yapan bir Latin grubu ile Alara, daha ilerisinde

Tüm ailesiyle birlikte gece gündüz çalışarak el emeği ev yapımı yemekleriyle Gündoğan’a tüm sonradan gelme yazlıkçıları kendine çekmeyi başarmış Zafer’in

 

Reana Restoranı… Kapısında hala “Buyurun, balık var, mezelerimiz güzel” diyerek müşteri toplamaya çalışan farklı bir zihniyetin restoranları…

 

Gündoğan’ı ve de tüm sahil kasabalarını köylerini tam “ne kadar güzel bir yer burası.” “Henüz el değmemiş” derken kaybediveriyoruz nedense… Her şey modernleşiyor, o doğal halinden eser kalmadan hatta daha cümlenizi bitirmeden bakıyorsunuz “elden çıkıvermiş” Soysuzlaşmış ne olduğu belli olmayan bir bina yığınına dönüvermiş…

 

Eskilerin dediği gibi “Nazar değmesin” demeye kalmadan. Nazar değiyor bizim sahil beldelerine… İkinci gelişinizde o çok hoşunuza giden ev yıkılmış yerine iki katlı soysuz bir ev yapılıvermiş… O çok güzel manzara’nın yerini küçük küçük sıkış tepiş evler doldurmuş…Hatta uyanığın biri ya da uyanığın bir şirketi koskaca araziye koskoca bir bina dikivermiş. Giderek genişleyerek, giderek istila ederek… Gündoğan’da böyle turistik tesisler çok fazla… Hacımları büyüdükçe büyüyen daha önce yapılmış olanlardan daha büyük , daha heybetli… Bunların nasıl büyüdüğüyle ilgili bir takım özel yöntemler geliştiriliyormuş. “Uyanıklarla, köşe dönmeciler yada bu beldelerin başına gelip Estetik duygusu olmayan, hatta bulundukları beldeleri sevmediklerinden kesinlikle emin olduğum yöneticilerin elele” yarattığı son derece zevksiz son derece estetikten uzak beldeler olacak diye korkuyla gezindiğim yerler haline geldi benim küçük güzel beldelerim…

 

Gündoğan’da böyle. Nasıl hummalı bir inşaat var. Bitmeyen, bitmeyecek.. Gündoğan’da yaşamanın keyfine varamayacağınız bir inşaat furyası. Siz burada evinizi yapıp manzara seyredeceğim demeye varmadan karşınızda inşaat başlıyor bile. Yeşil sandığınız alanlar bir bir inşaat alanlarına dönüşüyor. Tepedeki değirmen yıkılıp yerine apartmanlar dikiliyor…

 

Dikkat edin belediyelerin en önemli işi “İmar”… Bir tanesi estetikten bahsetmiyor… Soysuz ev diyorum da ev sahipleri alınmasın ama buranın evleri sizin oturduğunuz evler gibi evler değil ki… Taştan yapılmış, sundurmalı, yanında bahçesi olan bahçesinde koyunları, tavukları, miskin miskin yatan köpekleri kedileriyle bildiğimiz köy evleri burayı şirin ve güzel yapan şeydi. Bunları yok etmeden güzelleştirirek estetik zevklerimizi katarak yapacağımız güzelleştirmeler burayı bir cennete dönüştürebilirdi ama bizim dağa taşa yaptığımız evler burayı artık geri dönülmez bir çirkinliğe mahkum etmiş durumda…

Sizin eviniz gibi evler İstanbul’da da var, Pittsburg’ta da…

Ama siz şu güzel yaz günlerinde güzel plajlarında temiz pırıl pırıl mavi bayraklı sularında isterseniz yazdıklarıma kafanızı takmadan canınızı sıkmadan yüzün, güneşlenin, akşam şirin sokaklarında turlayın, deniz kıyısına kurulu kapısında sizi çekiştiren elemanları olmayan restoranlara gidin, güzel küçük hediyeliklerden alın, kahvelerinde bir çay için sonrasında ve etrafınıza iyice bir bakın yok olmadan önce güzel olarak gördüğünüz şeylere son kez…

 

Gündoğan’da müzik dinlemek isterseniz Alara’da her Perşembe ve Cumartesi akşamı canlı müzik var. Yine İstanbul bağlantılı Sofa Hotel grubunun Hamak Hotel’de Cuma Cumartesi akşamları Aslı sahne alıyor… Olira Otel cevresine çok şey katmış… Güzelleştirmiş, iskelesinde Bohem hayatı sürebilirsiniz… İstanbul Palace “Neden Gündoğan’da İstanbul Palace” anlayamam ama içinde sergiler düzenleniyor, birçok aktivitesi var… Sahilde Boncuk yıllardır kendini kanıtlamış bir restoran.

 

Tarih adına ne var derseniz yandaki sütunlara bir bakın…

Apostol adası, Peynir Çiçeği mağarası buranın en önemli tarihi yerleri…

Sahilde teknelerle gezintiler yapabilirsiniz.. Çok güzel koylar var. Gözünü rahatsız edecek görüntüler de. Çoğunda bir iki ay oturulan binlerce ev… Ali Poyrazoğlu bir keresinde “Fareler imparatorluğu” demişti bizim dergimizde bu boş evler için…

 

Gündoğan için yazdığım bu yazıyı Turgutreis’e, Yalıkavak’a, Göltürkbükü’ne adapte edebilirsiniz… Aslında hiçbirinde fark yok, giderek eksilen doğa, giderek yükselen binalar… Giderek çoğalan “İmar tartışmaları”… Ben yapmadım, o yaptı, yetki bende, yetki onda salataları… “Atı alan üsküdarı geçti” benzetmeleri… “Ellerinde pankartlarla” sanki bu sadece onların sorunuymuş gibi alaycı alaycı baktığımız “Çevreci” gruplar ve sayıları ne yazık ki çok az… Sanki salt onların göreviymiş gibi bu doğayı savunmak… “Nasılsa çevreciler var” deyip üzerimizden yükü atıvermek…

Siz siz olun Gündoğan’da tatilinizi geçirirken, buranın Türkiye’nin birçok yeri gibi ileride tatil geçirmek istemeyeceğiniz bir yeri olacağını da düşünün. “Biz bir zamanlar Gündoğan’a giderdik, ne güzel bir yerdi” diyeceğinizi…

 

Necip Damar

 

 

Güneş Gündoğan’dan doğar

Gündoğan’ın eki adı “Farilya”

Güneşin Doğuşu anlamına gelirmiş

 

Güneşin Doğuşu" anlamına gelen "Farilya" ismi günümüze "Gündoğan" olarak gelmiş.

Bodrum’un en sakin bölgelerinden biri olan Gündoğan’da mavi ve yeşilin bulunmaz

uyumunu doyasıya yaşayacaksınız.

 

 

Otomobille Yalıkavak’tan birkaç dakika doğuya doğru yol kenarındaki harika kaya oluşumlannı ve çam ormanlanyla örtülü yüksek tepeleri geçerek gidildiğinde yol, eski ismi Farilya olan Gündoğan beldesine çıkan Eski bir Rum sözcüğü olan Farilya "güneşin doğuşu" demektir ve hâlâ bazı yol tabelalannda bu sözcük yazar. Bir zamanlar halkın çoğu sahilde yaşar; balıkçılık ve sünger avcılığı yaparmış. Birinci Dünya Savaşı yıllarında İngiliz savaş gemileri buradaki halkı korkutmuş; onlar da içerilere kaçarak sahili öylece olduğu gibi ve ıssız bırakmışlar.

Geçmiş yıllarda önemli bir balıkçılık merkezi olan Gündoğan’ın bugün en önemli yatınmları turizm üzerinedir. Çok özel kıyı restoranları, Gündoğan’ın eski balıkçılarının yakaladığı deniz ürünlerini taze taze gururla sunarlar. Sahili baştan başa geçen bir yol kumsalı kaplarsa da kıyıdan denize uzanan küçük iskelelerin üzerinde denize girilir ve güneşlenilir. Küçük limanda günübirlik kiralanabilen tekneler vardır. Gündoğan’da Leleg kentlerinden Madnasa’nın kalıntılarına rastlanır.

Madnasa’nın oturulan bir kent olarak tarihçesi İ.Ö. 360 yıllarında, Mausolos’un halkı Halikarnassos’a göçmek zorunda bırakmasıyla son bulmuş. Koyun karşısındaki Küçük Tavşan Adası’nın yamacında eski bir Rum kilisesi görülmektedir. Köyün üst yanından yamaca doğru dikçe bir tırmanıştan sonra, kayalarda oyulmuş 50 taş basamağa varılır. Buradan da küçük fakat harika görünümlü bir manastırın girişine gelinir.

Bundan başka Yalıkavak – Torba anayolunun biraz ilerisinde, köyün yukarı kısmının karşısındaki gümrah çam ormanının arasından başı göğe yükselen eski bir Osmanlı kulesi görünür.

Ev tekstili almak konusunda Bodrum Havlu yılların kalitesiyle Gündoğan’a girmeden

Bodrum’dan gelirken sağda bulunuyor. Az ileri gittiğinizde köşeye gelmeden hemen önce Enver Çamdal ve Hacer Koca’nın güzel rengarenk Sanat Atölyeleri bulunuyor; buradan rengarenk cam işleri, hediyelikler almak mümkün. Gündoğan’da deniz kıyısında şirin restoranlar; solda ise geniş bir halk plajı bulunuyor.

Plajlara giriş ücretsiz ancak hizmet aldığınız restoranlara diğer yörelere nispetle daha düşük bir ücret ödüyorsunuz.

 


Konu Yazarı :

Yorumlarınızı Yazın

Your email address will not be published.

Sonraki Yazılar

Bale Festivalimiz 7. kez sahnelerini açıyor

Önceki Yazılar

Gümüşlük’te festival meydana indi. Gümüşlük iskelesinde düzenlenen konseri 2 bin civarında kişi izledi.

En Son Yazılarımızdan Seçmeler

Bodrum’un Sarnıçları

Bodrum’un Sarnıçları Bu yazı Bodrumlife Dergisinin Sonbahar 2022 Sayısında yayınlanmıştır. Yazı: Mimar Sedef Nazan DEVELİ